Header Ads


Son Harem Ağaları

Harem ağaları tarih boyunca rol oynamış şahsiyetlerdir. Osmanlı sarayında birçok entrikalarda bu harem ağaları rol oynamışlardır. Türkiyede saltanatın ilgası üzerine terk-i diyar eden harem ağaları Mısıra gitmişler, oradaki harem ağalariyle elbirliği ederek bir de cemiyet kurmuşlardı. Son gelen bir Arap gazetesinden, bu cemiyetin âzası yediye düştüğü için infisah ettiğini öğreniyoruz. Gazete, son harem ağaları hakkında çok enteresan malûmat vermektedir.

Mısırın harem ağalarından Firuz ve Ziver Ağalar Birkaç hafta evvel, artık mevcudiyetine lüzum kalmıyan Kahiredeki (Harem Ağaları Yardım Cemiyeti) kapanmıştır. Son zamanlarda bu cemiyetin âzalarından yalnız altı kişi kalmıştı. Hasta ve yatalak olan bu harem ağaları, hali hazırda Mısır Kırallık Hanedanına ait Kubbe Srayında Kraliçe Melek, Prenses Huriye Hamdi, Nimetullah ile merhum Prens Ömer Tosun'un sarayları arasında dağılmış, orada hayatlarının son günlerini yaşamaktadırlar. İşte böylelikle, asırlardan beri muhtelif milletlerin saray hayatlarında, hattâ kendi yaşayışlarında mühim roller oynamış olan harem ağaları artık tarihe karışmaktaydılar.


Mısırın harem ağalarından Firuz ve Ziver Ağalar
Eski müverrihlerin bildirdiklerine göre: Tarihte ilk defa olarak Harem Ağaları nizamını koyan Firavunlardı. Ondan sonra Fenikeliler, Hititlere bunu öğretmiş, onlardan da Yunanlılara, Romalılara intikal etmişti. Asya milletlerinin medeniyet tarihlerinde Harem Ağalarının adı geçmekte Farslar, Hindular ve Çinliler de saraylarında ve zengin konaklarında bu taifeyi istihdam et- mekte idi. Araplarda, Harem Ağaları mevcuttu. Bunlara (Husyan) ve (Tavaşî) derlerdi. Bilhassa Abbasiye hükümetinde mühim mevkileri vardı. Fransız müverrihi Kiyon diyor ki: «Bağdad, Fars, Hind, Çin medeniyetlerinin sukutuna âmil olan mühim sebeplerden biri, Harem Ağalarının ve Tavaşılerin hükümet işlerine karışmaları ve nüfuz sahiplerine tesir etmeleridir.» Abbasiye Hükümetinin zamanında Medinei Münevvere'de ve onun civarında bir çok Tavaşi'ler vardı. Bunların orada çok bulunmalarına tuhaf bir hâdise sebep olmuştu. Bir gün Abbasî halifelerinden El-Mensur, Medine Valisine bir mektup göndererek Hunsa'ların ve köselerin sayılmasını istemişti. Bu mektupdaki Arapça (Ahsi Elmuhannisin) cümlesindeki (Ahsi) yâni (sayısını bildir) kelimesini (Akhsi) (yâni Tavaşî yap) şeklinde okumuş ve hemen Medinede ki bütün hunsaların* tenasül uzuvlarını kestirmiş, onları Tavaşî yapmıştı. Harem Ağalarının ana vatanları Afrikadır. Esir tacirleri bunları daha çocuk iken Afrika şehir ve köylerinden gizlice kaçırırlardı. Bu esir tacirleri, ekseriya iki zenci kabilesi arasında vukubulan savaşlardan sonra ana ve babasını kaybedip âvâre dolaşan bu masum çocukları alırlar, merhametsizce cinsi uzuvlarını keserler. Tebevvül yerinin kapanmaması için oraya ince bir kamış parçası koyarlardı. Tavaşiler büyüyünce bunu gümüşden yapılmış küçük bir boru ile değiştirirlerdi. Bu hadım ameliyatı ekseriya sekiz yaşına kadar ve bülûğa ermemiş çocuklara yapılırdı. Bu ameliyat; bilhassa, Afrikanın Noba bölgesinde yaşıyan kipti rahipler tarafından meharetle yapılırdı. Bu rahipler arasında hadım olanlar da vardı. Onlar böyle yaşamayı zühd ü tekvanın son merhalesi olarak telâkki ederlerdi. Saraylarda Harem Ağalarının vazifeleri, haremlerde iş görmek ve haremle dış Alem arasında bir irtibat tesis etmektir. Mısır Saraylarında Harem Ağaları bayramlarda, resmi günlerde teşrifatçı vazifesi görürlerdi. Protokol mucibince tebrike gelen ziyaretçilerin tebrik ve İhtiramlarını hareme bildirirler, gelen ziyaretçi Başvekil veya vekillerden birisi olursa, Harem Ağası, haremden tekrar dönüp mukabil teşekkürlerini sunmak mecburiyetindedir. Gelen ziyaretçiler kadınlardan olursa, Ağa; onları haremliğe kadar götürür. Kalfalarla tanıştırır.. Onlar da ziyaretçileri nedimeleri vasıtasile haremin en büyük hanımına takdim ederler. Harem Ağaları evvelce yaz, kış redingot giyerlerdi. Son zamanlarda bunun yerine (Stambolin)i kendilerine uygun bir kıyafet olarak seçmişlerdi. Mısır tarihinde en meşhur Harem Ağası (Halil Ağa) idi. Hidiv İsmailin, sevgi ve itimadım kazanan bu ağanın büyük bir nüfuzu ve muazzam bir serveti vardı. Milyonları aşan bu servetini hayır işlerine ve kendisini hâmi telâkki eden harem ağaları yardımına vakfetmişti. Halil Ağa, sağlığında Kahirede birkaç medrese yaptırmıştı. Bunların en büyüğü hâla faaliyette bulunan Faruk caddesinde ki Halil Ağa medresesldlr. Halil Ağa vefat ellikten sonra onun mevkiini (Anber Fuad Ağa) almıştı. Merhum Kral Fuadın çok itlmad ettiği bu ağayı o zaman henüz çocuk olan oğlu Prens Faruk'un maiyetine vermişti. Anber Ağa, güzel bir Türk hanım ile evli idi. Ölünceye kadar onunla yaşamıştı. Harem Ağaları içinde böyle güzel ve beyaz bir kadınla evlenenler yoktu.. Harem Ağalarının evlenmeleri garip bir hâdise olmakla beraber onlardan evlenenler çoktu ve ekseriya zenci cariyelerle evlenirlerdi. Bunlardan Sultan Abdülhamidin Baş Harem Ağası Bilâl Ağa, Muhibbat adında bir zenci kadınla evli olup, hâlâ karısı ile Medinede yaşamaktadır. Harem Ağaları Yardım Cemiyetinin ilk kurucusu Elmas Lûtfi Ağa idi. Sultan Abdülhamidin Harem Ağalarından olan bu zat, bu cemiyeti evvelâ İstanbulda kurmuştur. Hilâfet ilga edilince, Elmas Lûtfi Ağa Mısıra gitti. Orada tesadüf karşısına kardeşi Mahbub Ağayı çıkardı.

Aslen Habeşli olan bu iki kardeş

Aslen Habeşli olan bu iki kardeş, esirciler tarafından kaçırılıp hadım edildikten sonra biri İstanbula götürülüp Sultan Abdülhamide, diğeri de Mısırda Prenses Meleğe satılmıştı. Böylelikle Mısırda buluşan iki kardeş Medinede bir şubesi bulunan (Harem Ağaları Yardım Cemiyeti)ne, Mısırda da bir şube ilâve etmişlerdir.Elmas Ağa, son zamanlara kadar Prens Ömer Tosunun** Sarayında yaşıyordu. Tarihe karışan bir devrin son yâdiğârları olan Harem Ağaları taifesi, hiç şüphe yok ki insanlığın ve medeniyetin bir kara lekesi idi. Bununla beraber mazinin ihtişamını yâd etmekten zevk duyanların, bu romantik yâdiğârların kaybolmalarına üzülmemeleri imkânsızdır.


**Kavalalılar'dan Prens Ömer Tosun Paşa (1872-1944) Mehmed Ali'nin torununun oğlu; İttihatçılar ona Abbâs Hilmî Paşa'nın yerine hıdivlik vaad etmişler, sonra vazgeçtiler. Bu prens de âlim bir adammış ve Osmanlı ordusu müşirlerinden ve gene Kavalalilar'dan (Hidiv Ismâil Paşa oğlu) Hasan Paşa'nın dâmâdıymış. 
Kaynak:Tarih Dünyası Sayfa:433,434,437 Yıl1950

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.