Header Ads


Leslie Peirce The Imperial Harem İle ilgili Resimler


Osmanlı  Haremi yüzyıllar boyunca kapalı bir kutu olarak görüldü ve oryantalist düşlerin odak noktası oldu. Ama gerçek çok farklıydı. Amerika'nın Cornell  Üniversitesi tarih profesörlerinden Leslie Peirce'in "The Imperial Harem" adlı 1993 yılında çıkan ve 1996 da "Harem-i Hümayun" adıyla Tarih Vakfı tarafından Türkçesi yayınlanan çalışması.
Harem'in devlete hizmetkar yetiştiren bir okul olarak gerçek tarihsel kimliğini  inceleyen önemli çalışmalardan birisi. Peirce şu sıralarda. 16. yüzyıl Osmanlı malikanelerinde, gençler ve kadınlar dahil sıradan taşra insanlarının kendi hukuklarını nasıl koruduklarını konu alan bir araştırma yapıyor. Kısa bir sure önce Türkiye'yi ziyaret eden Prof.Peirce'le "Harem-i Hümayun" üzerine Haluk Özdalga'nın yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.



Leslie Peirce The Imperial Harem
HAREM'i sultanların cinsel zevklerini tatmin için el altında tuttukları bir kadınlar sürüsü olarak gören anlayışa karşı çıkıyorsunuz. Harem neydi? En iyi tanım herhalde "hanedanın çok yakın çevresi".
Harem - i Hümayun terimi başlangıçta kadınlarla ilgili değildi; padişahın ve özel hizmetkarlarının bulunduğu yeri ifade ediyordu. Yani. sarayın en iç kısmında bulunan Enderun'u. Erkeklerin de bulunduğu bir çevrenin niçin harem diye adlandırıldığını anlayabilmek için. "harem'in köklerindeki ikili anlamı, yani hem kutsal hem de yasak olanı kapsadığını hatırlamalıyız. Kutsaldı çünkü Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi padişahın bulunduğu yerdi: yasaktı çünkü çok az Kişi sultanın huzuruna çıkabilirdi.
Osman Gazi  ve Orhan Gazi' den sonra Osmanlı padişahları genellikle nikahlı yasal eş almadı alsalar bile bunlardan çocuk yapmadı. Niçin?
Çünkü Osmanoğulları bu kadınların veliaht anası olmasını istemediler. Padişahların yasal eşleri hemen hemen hep komşu hanedanların prensesleriydi. Bunlardan çocuk yapmak kötü politika sayılıyordu, çünkü bu prenseslerin aileleri kendi kanlarını taşıyan şehzadenin tahta çıkmasını sağlamak amacıyla Osmanlı siyasetine müdahale edebilirlerdi. Çok eşlilik nedeniyle şehzadelerden birinin anası Sırp. diğerininki Karamanlı vs. olabilirdi ve bu da tahta geçişi çatışmalara açık kılabilirdi. Avrupa hanedanlarında tek eşlilik olduğu için bu sorun yoktu.
■ Padişahlar niçin yalnızca cariye olarak seçilen Hıristiyan kökenli köle kızlardan çocuk yapıyordu?
Zürriyeti cariyelerden çocuk yaparak sürdürmek. az önce değindiğimi sorunlardan kurtulmayı sağlıyordu. Cariyeler, arkalarında güçlü aile çıkartan bulunmayan kölelerdi. O nedenle, cariyelerden çocuk yapmak Abbasilerden beri Müslüman hanedanlarda görülen, geleneksel bir uygulamadır. Osmanoğullarının getirdiği yenilik. İlk padişahlardan sonra yasal eşlerden çocuk yapmayı, öyle görülüyor ki tamamen kesmiş olmalarıdır Halbuki, bilebildiğimi kadar, diğer Müslüman hanedanlar hem yasal eşlerden hem de cariyelerden çocuk yapıyorlardı.

İki harem vardı

'İki harem vardı Prof. Peirce'e göre Kanuni dönemine kadar hanedanın kadınları ve çocukları eski sarayda kalıyordu. Topkapı Sarayı'nın bugün "Harem" diye adlandırılan bölümü, hanedan kadınlarının o bolüme yerleşmesi ve padişahın Enderun'da olduğu kadar orada da zamanını geçirmeye başlamasıyla o ismi aldı. Böylece 16.yy sonunda iki "harem" oluştu: Erkeklerin devlet için eğitildiği Enderun ve hanedan kadınlarının yönetiminde dişi kölelerin hanedana hizmet için  yetiştirildiği Harem-i Hümayun.

■ Devşirme kapıkulu kurumunun mantığı neydi? Osmanlı askeri ve idari düzeni uzun yıllar boyunca Enderun'da yetiştirilen Hıristiyan kökenli kölelere, yani kapıkullarına dayandı.
Bunun basit bir temel mantığı var. Seçkin Müslüman veya Türk ailelerin evlatları gibi toplumsal bir tabana sahip olmayan devşirme kapıkullarını Osmanlı hanedanının iktidarını tehdit etme olasılığı pek yoklu.
■ Sizin çalışmanızın da gösterdiği gibi Haremi aslında Enderun kapıkulu düzeninin bir devamı .Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Müslümanlaştırılmış ve devlet hizmeti için eğitilen köle devşirmelerin Enderun'daki durumuna benzer kapalı bir okul sisteminin kadınlar içinde uygulanması o kadar şaşırtıcı değil. Enderun'dan yetişecek devlet yöneticileri kadar  veliaht analarının da (yahut ileride paşaların eşleri olacak harem kadınlarının) eğitiminin ve sadakatinin kontrol allında tutulması,hanedanın varlığını sürdürebilmesi için önemliydi. Enderun ile Harem'in eğitim kurumlan olarak nasıl birbirine benzediği gerçekten çok İlginç. Belgeler gösteriyor ki Harem kadınları.Enderun'daki erkeklere çok benzeyen rütbelere ve maaş kadrolarına sahipti. Her İkisinde de işaret dilinin olanaklı kıldığı bir sessizlik genel kuraldı.Bazı yabancı gözlemciler, zorunlu çalışma düzeni, katı disiplini ve cinsel perhiz hayatı nedeniyle her iki kurumu da manastıra benzetmiştir.
Hem Osmanlı döneminde hem bugün halk çoğunluğu arasında yaygın inanış.sultanların analarını seçkin Müslüman veya Türk ailelerinin kızları olduğu yolunda. Halbuki bu Osmanoğullarının özellikle kaçındığı bir şey değil mi?
    Evet. Padişah analarının şecereleriyle ilgili karışıklık ve doğru olmayan bilgiler tahmin edilenden fazla. Erken Osmanlı tarihçileri genellikle hanedan siyasetinin iki yönünü ihmal ettiler: Cariye uygulaması ve Hıristiyan prensliklerle yapılan evlilik ittifakları. Ancak.Uzunçarşılı ve Uluçay gibi tarihçilerin çalışmaları bu açıdan çok aydınlatıcıdır. Padişahların yaşadığı dönemde bile hangi şehzadelerin anasının kim olduğuyla ilgili kesin bilgilerin zaman zaman mevcut olmaması, hanedanın da bu bilgiyi özellikle sakladığı ihtimalini akla getiriyor. Kanuni dönemine gelindiğinde dahi, hanedan analarıyla ilgili kesin bilgiler eksikti.
Kanuni Süleyman iki geleneğe uymadı.Rus kökenli cariye Hürrem'le yasal evlilik yaptı ve onları geleneklerin aksine bir değil beş erkek evlat edindi Acaba Kanuni ne yapmak istiyordu? Yoksa bunun nedeni aşk mıydı?
Kitabımı yazıp bitirdikten sonra dahi zihnimde cevabını bulamadığım en büyük sorulardan biri de bu. Kanuni'nin salt Hürrem'e aşık olduğu İçin kurallara uymadığını kabul etmek biraz zor. Çünkü duygularla siyaseti göz ardı etmek, devletin bekasını riske sokan bir davranış. Daha siyasi bir yanıt ararsak, bunu saltanatın veraseti durumunda bulabiliriz.Kanuni,  cariyeleri arasından bir gözde, yani haseki seçerek şehzadelerin taht için birbirlerine öldürmelerini önlemenin bir yolunu arıyor olabilirdi. Ancak sonunda, hanedanın güvenliği için bizzat kendisi iki oğlunu idam ettirdi. Bazen, hanedan mensuptan arasındaki sadakatin ve ihanetin dramını parlak bir şekilde anlatmasıyla tanınan Shakspeare  acaba Kanuni'yi trajik bulmaz mıydı diye düşünüyorum.
■ Hangi kadınlarla yatılıp yatılmayacağı,hangilerinden kaç tane çocuk yapılacağı gibi konuların daha sıkı kurallara bağlanmış olması hayli çarpıcı Acaba bu Osmanoğullarının özel hayatıyla devlet yönetiminin nasıl kolayca birbirine karıştığının bir göstergesi mi?
Tamamen haklısınız, öyle sanıyorum ki Osmanlı devletinin bu kadar uzun ömürlü olmasının nedenlerinden biri, davranışlarına ve kamuya yansıyan görüntüsüne çok özen  göstermesiydi. Kamuoyunun rolü özellikle baş şehirde. Osmanlı Devleti İçin çok önemliydi. Halk hükümdar ailesinin hangi kurallara göre hareket ettiğini anlıyordu. Mesela, prenses Diana'nın ölümü üzerine televizyon ekranlarına yansıyan halkın yas seli, bana, 1595'te III. Murat'ın ölümünü ve yeni Sultan II. Mehmet'e saltanat yolunu açmak İçin katledilen 19 şehzadenin kaderine gösterilen tepkileri hatırlattı. Zamanın İngiliz elçisinin bir raporuna göre. III. Murat'ın cenaze törenindeki kalabalığın İki katı ertesi gün "tüm halkın gözyaşları arasında" defnedilen şehzadeleri uğurlamaya gelmişti. Öyle anlaşılıyor ki halk kardeş katline giderek artan bir tepki duyuyordu.Nitekim bu uygulama, kısmen hanedanın iç siyasi gereksinmelerine artık uymadığı için, ama kısmen de hanedanın kamuoyuna uyum sağlayarak varlığını sürdürebilmesi için, izleyen 30 yıl İçinde yavaş yavaş terk edildi.

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.