MODERN ÇAĞIN KÖLELERİ
Evrenin sınırlarını keşfetmeye azmeden insan, kendi sınırlarını çözemez. Bizi vahşi atalarımızdan ayıran ve insan denen sınıfı yaratan düşünme yetisi iken. Düşündükçe vahşileşiyor bencilleşiyoruz.
Hiçbir canlının olmadığı kadar vahşiyiz. Keskin dişlerimizle parçalamıyoruz. Önce mızraklarımızla, oklarımızla, kılıçlarımızla, toplarımızla, güdümlü silahlarımızla, gazlar ve atom bombalarımızla. İnsan geliştikçe şiddetin dozu da artıyor. biz modern dünyanın vahşi insanları. Geliştikçe sistemli bir bencilliğin içine giriyoruz. Diğer canlıları öldürmek artık bizim için yaşamsal bir kaygıdan çok, acımasızca bir vahşiliğe dönüşüyor.
Leoparın ceylanı kovalamasını korku dolu gözlerle izlerken; bunun tabiatın dengesi olduğunu bilsek de tiksinerek izliyoruz. Ama kendimiz alternatif yiyecekler varken doğadaki canlıları basit lükslerimiz için katletmekten geri kalmıyoruz. Tabi işin en masum yanı bu.
Sistemli ölüm makineleri kuruyoruz. Savaşları izliyoruz iğrenerek. Sanki bir film gibi izliyoruz Irak Savaşını. Katliamları izliyoruz televizyondan. Hatta bazen acımıyoruz, karşıdaki ölen bizden değil diye.
Dünyanın artık yavaşlamaya ihtiyacı var.
Vahşice çoğalıyor insan.
Çoğaldıkça katlediyor doğayı.
Ne kuş ne ağaç. İnsan doğanın bir parçasıyken, doğasız fabrika gibi şehirler inşa ediyoruz.
Artık modern insanın kaygısı açlık değil, yada barınma. Artık kaygımız daha fazlayı istemek. Herkesten fazlası olmak.
Zaten basit bir hesapla orta gelirli şehirli bir insanın eğlenceye ayırdığı para dar gelirlinin yaşamsal ihtiyaçlarını geçiyor. Ama sonuçta herkes kıt kanaat geçiniyor. Yani insan artık doğadaki vahşiliğini. Tüketime çevirmiş. Hem de israfıyla koca aileleri doyuracağını bildiği halde.
İşte çağın vahşeti. Tüketim çıkıyor ortaya.
Ve tüketim bizleri köleleştiriyor modern çağın modern köleleri; daha çok borçlanıyor, daha çok saldırıyoruz ışıklı vitrinlere. Tüketimin vahşiliğinde her şey çabuk eskiyor. Demode oluyor, her şeyden sonra ne oluyor. daha çok çalışmak gerekiyor. Hatta pahalı oyuncaklarımızla oynayamayacak kadar çok çalışmak gerekiyor. Işıklı vitrinleri göremeyecek kadar çalışmak. Çalıştıkça tepkisizleşiyoruz, korkaklaşıyoruz, siniyoruz köşemize.
Kılıç kalkan kuşanmış zorbalar gibiyiz. Kravatlarımızı, beyaz baretlerimizi takıp korku avına çıkıyoruz.
Çağın güçlü maymunlarıyız biz imza atan, adam kovan, emir veren küçücük maymunlar.
Ardından git gide doğamızdan kopuyoruz. Ve yine söylüyorum yavaşlamalıyız az üremeli, ve yavaş yaşamalıyız. Ağır çekimde yaşamazsak dünya hamam böceklerine kalacak sadece.
U.K
Düşünmek ve Paylaşmak Dileğiyle...
Yorum Bırakmak İster misiniz?