MERSİN "TOROSLAR'DAN AKDENİZ GÜNEŞİNE "
MERSİN
MEDENİYETİN BEŞİĞİ OLAN MEZOPOTAMYA VE ANADOLU GİBİ BİR COĞRAFYANIN EŞİĞİ MERSİN’DE PORTAKAL KOKULARI İÇİNDE GEZERKEN KENDİNİZİ ŞAHMARAN’IYLA, YEDİ UYUYANLAR’IYLA ADETA MASALLAR DİYARINDA HİSSEDECEKSİNİZ
TOROSLAR'DAN AKDENİZ GÜNEŞİNE Mersin, Toroslar’ın ulu zirvelerinde üşüyen rüzgârların, uçsuz bucaksız sahillere vardığında Akdeniz güneşiyle ısındığı bir coğrafyaya sahip. İlin en yüksek noktası olan Bolkar Dağları’ndaki 3 bin 599 metreyle MedetsizTepe’den süzülen bu rüzgârlar önce engebeli arazilerde bağlara, sonra da düzlüklere inerek yafa, vaşing-ton, şeker, misket gibi portakalın binbir çeşidiyle başını çektiği her renkten, her tattan narenciyenin yetiştiği bahçelere ulaşmakta Anadolu’nun Akdeniz’e kıyı veren en geniş illerinden olan Mersin’in 321 kilometre sahil şeridinde yaklaşık 108 kilometrelik bölümü, doğal kumsallar oluşturmakta. Bu sahillerde deniz, güneş ve kumun tadı yaşanırken aynı yaz güneşi Toroslar’ın eteklerine yayılmış ve Kuzey rüzgârlarıyla sağlığın taşındığı yaylalarda daha serin yaşanabilmekte.
Gelişmiş ekonomisi, çağdaş yüzü ve Anadolu’nun en zengin kültürel birikimine sahip olmak gibi özellikleriyle Mersin, Akdeniz'in parlayan yıldızı... Anadolu ile Mezopotamya'nın en önemli bağlantı noktalarından biri olması, öte taraftan bu jeopolitik konuma eklenen uçsuz bucaksız ovalarla bezenmiş verimli topraklar Mersin’in kaderini tarih boyunca belirlemiş. İlin her anlamdaki bu cezbedici özelliği birçok medeniyeti buraya çekerken, bu medeniyetler çok sayıdaki bakiyenin dışında ilin kültürel atmosferine efsanelerin nefesini de bırakmış.
İnsanoğlunun ilk köy yerleşimlerini kurup tarım ve hayvancılığa geçtiği dönemden bu yana canlı bir yaşama sahne olan Mersin, topraklarının verimliliği kadar tarihinin zenginliğiyle de Türkiye'nin önde gelen illerinden biri. Bir kavşak noktası olmasından dolayı birçok kültürden etkilenen Mersin toprakları, Pagan inanışlardan tek tanrılı dinlere kadar her inancın önem verdiği bir kent de olmuş. Erken Neolitik Dönem’e kadar inen Mersin tarihinde Yumuktepe ve Gözlükule gibi höyükler, Anadolu'nun erken çağları için birer nirengi noktası. Özellikle yazılı kaynakların ortaya çıkmasıyla satırlardan eksik olmayan Mersin, MÖ 2. bin yılda Mısır ve Hititler'in Kuzey Mezopotamya'ya hâkimiyeti için hep göz önünde olmuş. MÖ 8. yüzyılda başlayan Helen kolonizasyonunda yeniden şekillenen bu topraklar Kizuwatna, Que gibi isimlerden sonra Kilikya olarak adlandırılmış. -
Çağının önemli ticaret ve askerî merkezlerinden olan Mersin’de özellikle Roma Dönemi’nde refaha ulaşan ve görkemli bir yükseliş gösteren Tarsus ise bölgenin metropolislerinden biri haline gelmiş. Diğer uygarlıklar gibi Bizans Dönemi’nde özellikle de ilk Hıristiyanlık Çağı’nda medeniyet tarihine iz bırakan Mersin, 11. yüzyılda Türklerie tanışmış. Anadolu Selçuklu Devleti’ne bağlı bir bölge iken Haçlı akınlarıyla hırpalanan topraklar, daha sonra Karamanoğulları Beyliği ne ev sahipliği yapmış. 1473 yılında Osmanlı topraklarına katılan Mersin, günümüzde Anadolu’nun en hızlı gelişen ve büyüyen kentlerinden biri. Özellikle son yirmi yılda aldığı göçlerle kozmopolit bir yapıya kavuşan Mersin kent merkezi, nüfusundaki hızlı değişimlerle birlikte ticarî yaşamındaki canlılıkla da göz dolduruyor. Ekonomik gelişmeyle birlikte hızlı bir kentleşmenin de yaşandığı kent merkezinde bu hareketliliğe en güzel örneklerden biri, yapıldığı 1987’de 177 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en büyük gökdeleni olan Metim Kulesi. Çağdaş bir kent olmanın gereklerini sosyal, kültürel ve sanatsal alanlarda da yerine getiren Mersin’in bu başarısının tacı ise 2013’te düzenlenecek 17’nci Akdeniz Oyunları’na ev sahipliği yapacak olmasıyla gelecek.
MEDENİYETLERİN VE DİNLERİN EŞİĞİ
Mersin, Mezopotamya ve Anadolu gibi insanlık medeniyetine ev sahibi olan bir coğrafyanın eşiği. Bu özellik, ili her dinin de konak yeri olarak seçmesine neden olmuş. İnanç turizmi açısından ülkenin önde gelen merkezlerinden biri olan Mersin’de, Vatikan tarafından Hıristiyanlar için hac yeri olarak belirlenen Hz. İsa’nın havarilerinden olan St. Paul'un Tarsus’ta bulunan evi ve kuyusu, Silifke Taşucu’nda yer alan Azize Aya Tekla gibi yine Hıristiyanlarca olduğu kadar Müslümanlarca da kutsanan Yedi Uyurlar Mağarası büyük bir önem taşıyor.
Aziz Paulos gibi Erken Hıristiyanlık için önemli olan Ala-han Manastırı yanında jeolojik oluşumlarıyla bile göz kamaştıran Cennet ve Cehennem çukurları ve Kanlıdivane yerleşimi de çok tanrılı dinlerden Hıristiyanlığa dek uzanan önemli kutsal mekânlar. Ayrıca Babil Kralı Nebuked-nasar döneminde (MÖ 605-562) yaşamış Danyal Peygamberin Makam-ı Şerif Camii ile kabrinin ve türbesinin de burada bulunması kentte bambaşka bir atmosfer oluşturuyor. Mersin, Türklerle tanışmasının ardından İslamiyet’in de önemli merkezlerinden olmuş. Tarsus’ta 1579 yılında Ramazanoğulları Beyliği'nden İbrahim Bey tarafından yaptırılan ve içinde Şit Aleyhisselam, Lokman Hekim ve Halife Memun gibi büyüklerin de yattığı Ulu Camii; Hz. Muhammed’in müezzini olan Bilal-i Habeşi’ye ait 16. yüzyılda yapılmış olan makamı ve mescidi de İslam dinine dair önemli inanç noktaları.
YAŞAYAN EFSANELER
Mersin’in sahip olduğu coğrafyanın önemi ve bu özelliğe dair olarak ilin yaşadığı tarih, her bir noktaya tarihsel gerçeklere bağlı efsaneleri de eklemiş. Günümüzde somut ve tarihsel mekânlara sahip birçok yer efsanelerin gizemli öyküleriyle örülmüş. En önemli efsanelerden biri Yedi Uyurlar Mağarası ya da diğer ismiyle Eshab-ı Kehf... Hıristiyanlar ve Müslümanlar için çok kutsal olan bu mağaranın ev sahipliğini yaptığı efsane, yaklaşık 2 bin yıldır inananlarına kutsaniyet sunuyor. Tarsus'a 14 kilometre uzaklıktaki Dedeler Köyü’nde yer alan mağara, aynı zamanda Kur’an-ı
Kerim’de Kehf Suresi’nde de geçiyor. Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı Roma Dönemi’nde, hükümdar insanları hâlâ çok tanrılı dinlere inanmaya zorlar. Ancak Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş.Te-bernuş ve Kefeştetayuş adlı yedi genç bu baskıya karşı koyar ve hükümdarın baskısından kaçarak Bencülüs Da-ğı’ndaki bu mağaraya, yanlarına köpekleri Kıtmir'i de alarak sığınırlar. Ve gençler burada tam 309 yıllık bir uykuya dalarlar. Tekrar uyandıklarında karınlarını doyurmak için şehre giden gençler, ellerindeki zamanı geçmiş paranın fark edilmesi üzerine yeniden mağaraya sığınırlar. Onları yakalamak için peşlerinden koşanlar, mağaraya girdiklerini gördükleri gençleri içeride bulamazlar. Günümüzde bu efsanevî mağarada bu gençleri ve köpeklerini temsil eden şekiller ve ibadete açık olan bir cami var.
Mersin, Mezopotamya ve Anadolu gibi insanlık medeniyetine ev sahibi olan bir coğrafyanın eşiği. Bu özellik, ili her dinin de konak yeri olarak seçmesine neden olmuş. İnanç turizmi açısından ülkenin önde gelen merkezlerinden biri olan Mersin’de, Vatikan tarafından Hıristiyanlar için hac yeri olarak belirlenen Hz. İsa’nın havarilerinden olan St. Paul'un Tarsus’ta bulunan evi ve kuyusu, Silifke Taşucu’nda yer alan Azize Aya Tekla gibi yine Hıristiyanlarca olduğu kadar Müslümanlarca da kutsanan Yedi Uyurlar Mağarası büyük bir önem taşıyor.
Aziz Paulos gibi Erken Hıristiyanlık için önemli olan Ala-han Manastırı yanında jeolojik oluşumlarıyla bile göz kamaştıran Cennet ve Cehennem çukurları ve Kanlıdivane yerleşimi de çok tanrılı dinlerden Hıristiyanlığa dek uzanan önemli kutsal mekânlar. Ayrıca Babil Kralı Nebuked-nasar döneminde (MÖ 605-562) yaşamış Danyal Peygamberin Makam-ı Şerif Camii ile kabrinin ve türbesinin de burada bulunması kentte bambaşka bir atmosfer oluşturuyor. Mersin, Türklerle tanışmasının ardından İslamiyet’in de önemli merkezlerinden olmuş. Tarsus’ta 1579 yılında Ramazanoğulları Beyliği'nden İbrahim Bey tarafından yaptırılan ve içinde Şit Aleyhisselam, Lokman Hekim ve Halife Memun gibi büyüklerin de yattığı Ulu Camii; Hz. Muhammed’in müezzini olan Bilal-i Habeşi’ye ait 16. yüzyılda yapılmış olan makamı ve mescidi de İslam dinine dair önemli inanç noktaları.
YAŞAYAN EFSANELER
Mersin’in sahip olduğu coğrafyanın önemi ve bu özelliğe dair olarak ilin yaşadığı tarih, her bir noktaya tarihsel gerçeklere bağlı efsaneleri de eklemiş. Günümüzde somut ve tarihsel mekânlara sahip birçok yer efsanelerin gizemli öyküleriyle örülmüş. En önemli efsanelerden biri Yedi Uyurlar Mağarası ya da diğer ismiyle Eshab-ı Kehf... Hıristiyanlar ve Müslümanlar için çok kutsal olan bu mağaranın ev sahipliğini yaptığı efsane, yaklaşık 2 bin yıldır inananlarına kutsaniyet sunuyor. Tarsus'a 14 kilometre uzaklıktaki Dedeler Köyü’nde yer alan mağara, aynı zamanda Kur’an-ı
Kerim’de Kehf Suresi’nde de geçiyor. Hıristiyanlığın yayılmaya başladığı Roma Dönemi’nde, hükümdar insanları hâlâ çok tanrılı dinlere inanmaya zorlar. Ancak Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş.Te-bernuş ve Kefeştetayuş adlı yedi genç bu baskıya karşı koyar ve hükümdarın baskısından kaçarak Bencülüs Da-ğı’ndaki bu mağaraya, yanlarına köpekleri Kıtmir'i de alarak sığınırlar. Ve gençler burada tam 309 yıllık bir uykuya dalarlar. Tekrar uyandıklarında karınlarını doyurmak için şehre giden gençler, ellerindeki zamanı geçmiş paranın fark edilmesi üzerine yeniden mağaraya sığınırlar. Onları yakalamak için peşlerinden koşanlar, mağaraya girdiklerini gördükleri gençleri içeride bulamazlar. Günümüzde bu efsanevî mağarada bu gençleri ve köpeklerini temsil eden şekiller ve ibadete açık olan bir cami var.
TOROSLAR'DAN AKDENİZ GÜNEŞİNE
Mersin, Toroslar’ın ulu zirvelerinde üşüyen rüzgârların, uçsuz bucaksız sahillere vardığında Akdeniz güneşiyle ısındığı bir coğrafyaya sahip. İlin en yüksek noktası olan Bolkar Dağları’ndaki 3 bin 599 metreyle MedetsizTepe’den süzülen bu rüzgârlar önce engebeli arazilerde bağlara, sonra da düzlüklere inerek yafa, vaşing-ton, şeker, misket gibi portakalın binbir çeşidiyle başını çektiği her renkten, her tattan narenciyenin yetiştiği bahçelere ulaşmakta Anadolu’nun Akdeniz’e kıyı veren en geniş illerinden olan Mersin’in 321 kilometre sahil şeridinde yaklaşık 108 kilometrelik bölümü, doğal kumsallar oluşturmakta. Bu sahillerde deniz, güneş ve kumun tadı yaşanırken aynı yaz güneşi Toroslar’ın eteklerine yayılmış ve Kuzey rüzgârlarıyla sağlığın taşındığı yaylalarda daha serin yaşanabilmekte.
Yorum Bırakmak İster misiniz?