Header Ads


YUNUS EMRE’DEN KAYGUSUZ'A

Bir serüven adamı değildir Hacı Bektaş. Gerçekçi, içinde yaşadığı koşulları akılcı bir yaklaşımla değerlendirebilen ve buna göre davranan bir Türkmen Babası'dır  
Yunus Emreden Kaygusuz’a
Aleviler özellikle XVI. yüzyıldan başlayarak Bektaşi tarikatını bir sığınak olarak görmüşlerdir

FUAT Köprülü'nün Bektaşîliğin Menşeleri adlı incelemesinde Hacı Bektaş'ın, Babai dervişlerinin "en mühimi" ve "Baba İshak'ın doğrudan doğruya izleyicisi" sayılabileceğini söylediğini belirtmiştik. Köprülü bu yargıya varmadan önce şu düşünceleri öne sürmektedir "Babailik Türkmenler arasında bir secte (mezhep) şeklinde taazzi etmek (belirmek) nasıl eski heterodoxe (hak sayılan mezheplere aykırı) amillerden istifade etmişse, Bektaşillk de her nokta-i nazardan Babai ananelerine istinaden vücuda gelmiş ve sadece bir tarikat değil bir secte halinde de tecelli eylemiştir.
Akide itibariyle Hacı Bektaş ile Şeyh Baba İshak, hatta o asırdaki Kainleri dervişleri arasında hemen hiçbir fark olmadığı kuvvetle iddia olunabilir." Bu düşünceler doğrudur. Ama genel bir doğruluktur bu, gerçekte Hacı Bektaş’ı Ba- ba İshak'tan ve öteki dervişlerden ayırmak, onlara oranla büyüklüğünü kabullenmek gerekir. Yüzyıllar boyunca Sünnilik dışı inançları temsil etmesi, onun adının simgelediği bir kültür ve edebiyatın oluşması,yeni Kurulan bir devletin askeri gücünün, yeniçerilerin piri sayılması, yalnız yolundan gidenlerce değil, inançlarını paylaşmayanlarca da sevilip benimsenmesi başka türlü açıklanamaz. Öncelikle bir serüven adamı değildir Hacı Bektaş. Gerçekçi, içinde yaşadığı koşulları akılcı bir yaklaşımla değerlendirebilen ve buna göre davranan bir Türkmen babası'dır. Babalılar ayaklanmasına katılmayışı, ayaklanma sonrasında ise dağınık Türkmen topluluklarını toparlayan bir mürşit kimliğiyle belirmesi bunun göstergesi daha da önemlisi, Hacı Bektaş'ın, Türkmenlerin Aleviliği'nin ulusal nitelikler taşıdığını görmesi, bu yolda tam bir senteze ulaşmış olmasıdır. Bu yanıyla Hacı Bektaş, bir tarikat kurucusundan çok belli bir inanç sisteminin ana ilkelerini koyan bir önder konumundadır. Bektaşi geleneğinin onu Rum abdallarının piri sayması da bu konumundan ötürüdür. Denilebilir ki Alevilik, Hacı Bektaş'ın kişiliği çevresinde, Anadolu’da bütünüyle Türkleşmiş, Anadolu dışında başlayan İslamlığın eski Türk kültürü ve inançlarıyla yoğrulması girişimi, çok boyutlu bir sentezin gerçekleşmesiyle sonuçlanmıştır.
• YUNUS EMRE’DEN KAYGUSUZ'A 
Bu gelişimde,Hacı Bektaş'ın İnançları ve düşünceleri doğrultusunda serpilen edebiyatın rolü büyüktür. Kaynağını eski Türk şiirinden, sözlü edebiyat geleneğinden alan, Ahmet Yesevi'nin Hikmet'leri, Yu- nus Emre’nin, Kaygusuz Abdal'ın ve başkalarının şiirleriyle başlıbaşına bir çığır görünümünü kazanan bu edebiyatın en belirgin niteliği, Arapça ya da Farsça yazmanın moda olduğu bir dönemde Türk diliyle yazıp söylemeyi benimsemiş olmasıdır. Yunus Emre bir şiirinde bağlandığı mürşidi ve onun yolunu şöyle açıklar: “Yunus'a Tapduk'dan oldu hem Barakdan Saltuk'a / Bu nasip çün cüş kıldı ben nice pinhan olam". Yunus'un adını andığı bu kişiler Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı Saltuk'tur. Vila- yetname'de de bu kişiler Hacı Bektaş'ın müritleri, halifeleri olarak anılırlar. Kısacası, Türk edebiyatının bu büyük şairi Babalılardan olan Barak Baba ve Sarı Saltuk yoluyla Hacı Bektaş'a bağlanmaktadır. Bu yolda öyle bir bütünleşme söz konusudur ki, örnekse Hacı Bektaş'ın olduğu söylenen, "Hararet nardadır sacda değildir/Dervişlik baştadır tacda değildir / Hakkı arar isen gönlünde ara / Kudüs'te Mekke'de Hac'da değildir" dörtlüğüyle başlayan şiir, gerçekte Kaygusuz Abdal'ın, "Dervişlik hırkada tacda değildir/ Isılık oddadır sacda değildir/Hakkı ister isen âdemde ara / Irak'ta Mekke'de Hac’da değildir" dörtlüğüyle başlayan şiirinin, sonraki yüzyıllarda söylenmiş bir benzeridir. Dilinden de anlaşılabileceği gibi bir Bektaşi ozanı, Kaygusuz'un şiirini küçük değişikliklerle Hacı Bektaş’a mal edivermiştir. Ama konumuz açısından önemli olan nokta, Kaygusuz Abdal'ın da Yunus Emre’den esinlenmiş olduğu gerçeğidir. Bir şiirinde Yunus Emre, "Dervişlik dedikleri hırka ile tac değil/Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil" dizeleriyle dile getir- miştir bunu. Nitekim bu konuda Fransız Türkoloğ İrene Melikim de “Hacı Bektaş'la ilgili belgelerde, Yunus Emre'nin İdeolojisine zıt olan bir şey yoktur. Tersine, Hacı Bektaş üstüne bütün bildiklerimiz, şairin düşünceleriyle birleşmektedir" yargısına varmaktadır. Aşıkpaşazade'nin belirttiği gibi "Hatun Ana muhibbi” Abdal Musa ile müridi Kaygusuz Abdal ise doğrudan Hacı Bektaş’ın izleyicisidirler.
“Hacı Bektaş-i üstüne bildiklerimiz, Yunus Emre'nin düşünceleriyle bilrleşmektedir"

• ABDAL MUSA SULTAN 
Abdal Musa. Bektaşi rivayetine göre Hacı Bektaş'ın amcası olan Haydar Ata’nın oğlu Hasan Gazi'nin oğludur. Tarihlerde Bursa'nın fethine katıldığı belirtilir. Elma lı'da yaşamıştır. Kaygusuz Abdal onun dervişi olduğunu söyler ve Kaygusuz'un şiirlerinden de Elmalı'da yaşadığı anlaşılır. Ayrıca Abdal Musa adına yazılan Vilayetname onu bu bölgede gösterdiği gibi, Elmalı'da adına yapılan Bektaşi tekkesi de söz konusu rivayeti doğrular. Yalnız kimi kaynaklarda mezarının Bursa'da olduğu belirtilmektedir. Gelibolulu Ali, Künhü'l-Ahbar adlı tarihinde “Mazbutun kabri Bursa'da vaki ve ziyaretgah-ı müslimin şâyidir" der. EvliyaÇelebi'ye göre de “Yesevi fukaralarındandır. Hacı Bektaş ile Rum'a gelmiş ve nice kerâmati zâhir" olmuştur. Hoca Sadettin Efendi ise Tacü't-Tevarih adlı yapıtında şeyhler arasında aldığı Abdal Musa Özerine şu bilgileri verir: "Orhan Gazi ile Bursa fethinde bile bu- lunmuştur. Kabri Bursa’nın ünlü ziyaret yerlerinden biridir. Bir gün kıpkızıl kor olmuş bir ateşi bir beze sarıp Geyikli Baba'ya yollatmış, Baba da ona bir kase süt göndermiş. Aracı olan derviş, Abdal Musa'nın buna taştığını görünce, süt göndermekle şaşılacak ne var ve sizin yaptığınızla ne ilişkisi var? diye sormuş. Onun bize yolladığı ceylan sütüdür. Yaban hayvanı evcilleştirmek bizim ateşi tutmamızdan daha zor bir iştir yanıtını vermiş." Abdal Musa, kendi şiirlerinden anlaşıldığına göre, Horasanlılardandır. Doğum yeri Azerbaycan'ın Hoy şehridir ve Hacı Bektaş'ın halifelerinden Koluaçık Hacım Sultan’a bağlıdır. Bektaşi geleneğinde önemli bir yeri vardır. Nitekim Bektaşi meydanındaki on İki posttan Ayakçı Postu denilen on birincisi Abdal Musa postudur. Aleviler de cem törenlerinde Abdal Musa kurbanı keserek şöleni bitirirler. Abdal Musa'nın Antalya’nın Elmalı ilçesine bağlı Tekke köyündeki dergâhı Bektaşilerce kutsal sayılır. Günümüze kalan şiirleri sayıca az olmakla birlikte Alevi Bektaşi edebiyatının en güzel örnekleri arasındadır. Ayrıca post sahibi bir şeyh olduğu için adına çokça şiir söylenmiştir.
 ___» KAYGUSUZ ABDAL____ 
Abdal Musa'nın müritlerinden Kaygusuz Abdal'ın yaşamı üzerine bilinenler de onun adına yazılmış bir Vilayetname'yle kendi şiirlerine dayanıyor. Menkabeye flöre asıl adı Gaybi olup, Alâiye (Alanya) beyinin oğluymuş. Bir gün ava çıkmış ve attığı ok geyiğe rastlamış attığı ok geyiğin koltuğuna saplanınca geyik kaçmış, o kovalamış. Abdal Musa’nın tekkesine varmışlar, geyik içeri dalmış, Gaybi de peşinden. Ama içerde geyiği görememiş,dervişlere sormuş. Onlar da görmedik demişler Gaybi'yi alıp Abdal Musa Sultan'ın katına iletmişler. Abdal Musa, attığın oku tanıyabilir misin, diye sormuş Gaybi’ye. Tanırım yanıtını alınca da kolunu kaldırmış. Gaybi bakmış, attığı ok Abdal Musa'nın sol Koltuk altında saplanmış durur. Bunu gören Gaybi, Abdal Musa’nın ayağına baş koyup onun dervişi olmuş,beyzadelikten, bu dünyanın gösterişinden sıyrılıp dervişliği seçtiği için Abdal Musa ona. kaygudan kurtuldun artık, demiş, şimdiden sonra Kaygusuz oldun. Böylece adı Kaygusuz olmuş Gaybi’nin, kırk yıl Abdal Musa’ya hizmet ettiği, sonra da onun buyruğuyla Mısır'a giderek oradaki tekkeyi kurduğu söylenen Kaygusuz Abdal, şiirlerinde bu rivayeti doğrular. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinememekle birlikte Abdal Musa’nın dervişi olmasından ve şiirlerindeki kimi bilgilerden yola çıkılarak 1341-1342'de doğmuş olabileceği. 1444'ler de öldüğü öne sürülmüştür Kaygusuz Abdal, ölümünde Kahire'deki tekkesinin yanında bulunan bir mağaraya gömülmüş. Bu tekke,Bektaşilerce Hacı Bektaş Necef ve Kerbela tekkelerinden sonra dördüncü makam sayılmaktadır. Yine Bektaşi meydanındaki on iki posttan biri Kaygusuz'a aittir Kaygusuz Abdal aruz ve heceyle şiirler yazmış, kaynağını sözlü anlatımdan alan, yalın bir dile, kendine özgü bir söyleyişe yaslanan düzyazı örnekleri vermiştir. Ama asıl önemi halk şiiri geleneği içinde, hal- kın diliyle yazdığı nefeslerde görülür. Nitekim Alevi Bektaşi edebiyatının en güzel örnekleri, kaynağını Yunus Emre'den alan, Kaygusuz Abdal'ın alaycılığıyla beslenen ve belli bir eleştiriyi içeren şiirlerdir. Yunus Emre'nin yerleşik inançlara, kaba sofuluğa dayanan din anlayışına yönelttiği eleştiriler. Kaygusuz Abdal'da doğrudan doğruya Tanrıya yönelir. Ama Kaygusuz Abdal'ın eleştirdiği Tanrı, din adamının korkutucu Tanrısı'dır. Kaygusuz Abdal şiirinde Tanrı'ya seslenirken. bu dünyada yaşayanları öteki dünyayla korkutanları eleştirmektedir aslında. Çünkü o, Tanrı'yı korkulacak bir güç olarak değil, birlikte oluna- cak bir dost olarak görmektedir. Söz gelimi şu şiirinde bunu şöyle belirtir: Yücelerden yüce gördüm Erbabsın sen koca Tanrı 
Âlem okur kelâm ile
Sen okursun hece Tanrı 

Asi Kullar yaratmışsın 
Varsın şöyle dursun deyû
 Onları koymuş orada Sen
 Çıkmışsın uca Tanrı

 Kıldan Köprü yaratmışsın 
Gelsin Kullar geçsin deyû
 Hele biz şöyle duralım 
Yiğit isen geç a Tanrı 

Kaygusuz Abdal Yaradan 
Gel içegör şu cür’adan
Kaldır perdeyi aradan
Gezelim bilece Tanrı 

İşte bu anlayışın yaşama zevki, kötülüğe karşı direnme, iyiye, doğruya, güzele yönelme gibi ilkelerle birleşerek Hacı Bektaş- ı Veli’nin adına bağlanan bir inancın temelini oluşturmuştur. Bu inancın temeli insan sevgisidir. İnsanın en yüce değer olduğu gerçeğidir.

Özetlenirse, Anadolu Aleviliği, sözünü ettiğimiz Sünnilik dışı islami inançlarla Türk gelenek ve göreneklerinin, Şamanizmin, hatta Anadolu kültürünün uzun bir tarihsel süreçte gerçekleşen bileşimidir. Alevilik bu niteliğiyle Bektaşîliğin temellerini oluşturmuş, Osmanlı yönetimiyle çatışan Aleviler, özellikle XVI. yüzyıldan başlayarak Bektaşi tarikatını bir sığınak olarak görmüşlerdir. Kapalı birimler dışta tutulursa. Bektaşilik bir anlamda Aleviliği de temsil eder olmuştur.
15.08.1990, Milliyet, Sayfa 13, Dizi Yazılar
Anadolu Alevileri ve Hacı Bektaş-i Veli Atilla Özkırımlı

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.