Bilim olarak tarih
Tarihin bilim olarak kavranmasında öncelikle dikkate edilmesi gereken nokta şu olmaktadır:Tarihin bilim olarak kavranması, diğer bilimlerde de olduğu gibi, ancak kuramla uygulamanın yan yana olmasına bağlı olmakla birlikte; tarihi diğer toplumsal bilimlerle birlikte doğa bilimlerinden kuramsal açıdan ayıran temel özellik, baştan bilinmeyen olaylara uygulanacak hiç bir tarih kuramının olmayışıdır. Tarihsel bir kavramı matematiksel bir biçimde dile getirmek olanak dışıdır. Tarihte her zaman olaylara dönüş; kuramla olaylar arasında bağlantıları gözden geçirme; çıkan sonuçları düzeltme ve değiştirme vardır. Bu nedenle de "bilim olarak tarih", günümüzdeki bilimsel kuramlar içinde önemli ve güncel bir yer tutmaktadır. Bilim, eşyanın ve olayların sistemli düşünce yoluyla anlaşılması, kavranması olduğuna göre; tarih bilimini de şüphesiz bu çerçeve içinde değerlendirmek ve Aristoteles'ten bu yana bir bilim başlıca üç noktayla, yani ilgili bilim dalının "konu"su, kendine özgü "yöntem"leri ve "bakış açısı" ile belirlendiğine göre, tarih bilimini de bu üç yönden incelemek gerekmektedir:
Tarih biliminin konusunu -geçnmişte, bu "olmuş şeyler'in tümü oluşturmakla birlikte bu'olmuş şeyler'in"insan"la ilgili olması, yani insan tarafından biçimlendirilmiş ya da insan üzerinde, etkisimi göstermişolması gerekmektedir "Olmuş şey" kavramı, her şey mutlaka bir yerde ve zamanda olduğu için, iki ayrı öğeyi de yanı sıra getirmektetir."Yer" ve"Zaman".Bu bakımdan, yeryüzünün neresinde ve ne zaman ohıısa ofeun, insanla ilgili her "olmuş şey" kuramsal olarak tarih biliminin konusu olabilmektedir. Bu da tarihin dinamik özelliğini ortaya koymaktadır: Yani tarih bir yandan "zaman" ögesiyle durmadan yeni yayılım ve dağılım alanları kazanırken, öte yandan olaylar hiçbir zaman, örneğin Anadolu, Avrupa gibi belirli coğrafî bölgelere sıkışıp kalmamakta; başka bir deyişle tarih, konusu bakımından evrensel bir boyut taşımaktadır. "Olmuş şey"in "insan"la ilgili olma zorunluluğu boyutunu dikkate aldığımızda, yeryüzünün oluşumundaki değişiklikler, birtakım hayvan türlerinin evrimi gibi konular tarihin araştırma alanına girmemekle birlikte; örneğin depremler, kasırgalar, su baskınları gibi doğal yıkımların insan yaşamını çoğu kez büyük ölçüde etkilediklerini düşünürsek, bu konuların tarihin araştırma alanına sızdığı görülmektedir. Tarihe ilişkin kaynakların birçok konuda yeterli ölçüde mevcut olmaması, ayrıca tarihçinin kendi ilgisi ve zihniyeti yönünde belirli bir araştırma alanı seçmesi nedeniyle, "olmuş" her şeyin de aynı biçimde ve aynı bakış açısından incelenmediği görülmektedir; yanı tarih araştırmalarının birtakım yer, zaman, konu ve bakış açılarıyla sınırlandırılmasıyla tarih biliminde belirli bir öznellik bulunmaktadır
Tarihte yöntemden ise, önce araştırmanın sistematik olarak nasıl yapılacağı,kaynakların ve modern literatürün analiz-sentez yoluyla nesnel bir eleşüri süzgecinden geçirilerek nasıl değerlendirileceği, yani tarihsel bir bütün onu oluşturan parçalara ayrıldıktan sonra, bu parçaların nasıl ayrı ayrı sorgulanıp, çıkan sonuçların birleştirilerek nasıl yeniden bir bütün elde edileceği anlaşılmaktadır.Yöntem ayrıca, tarihin kendine özgü bakış açısını da yansıtmaktadır: Diğer toplumsal bilimlerde olduğu gibi, tarihte de teşhis ve kavrama, doğa bilimlerinden temel bir farklılık göstermektedir: Evren ve doğa, doğa bilimlerinde deneye dayalı yasalar ve formüller biçiminde incelenirken, tarihte bir olayın ya da kişinin "tekkezlilik" ve "yinelenemezlik" koşulları içinde anlaşılması ve kavranması gerekmektedir. Deney ve birtakım yasalar, tarih biliminin yöntemine ve bakış açısına yabancı kavramlardır.Tarih araştırmaları, günümüz toplumlarında güncel politik sorunlarla ilgili oldukları ölçüde ilgi çekmekte, geçmişin bugünle ilişkisini ortaya koydukları ölçüde inandırıcı olabilmektedirler. Bununla birlikte, önemli bilimsel sonuçlara ulaşan tarih araşürmalarımn çağdaş "bilim ve kültür toplumları"nda genel bir işlevsel önemi bulunduğunu da unutmamak gerekmektedir. Bir başka nokta,tarihsel teşhis, yöntem ve amaçları ilgilendiren sorunlara artık tarih biliminin de sınırlan aşılarak, felsefe, ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi, hukuk, psikoloji, dilbilim, edebiyat ve sanatı kapsayan alanlarda çözümler aranıyor olmasıdır; yani tarih bilimi, yabancı bilimsel yöntemlerle elde edilen sonuçlara açık bir sistemdir.Öte yandan tarih, bir "bilim" olmanın yanı sıra, aynı zamanda bir "edebiyat türü"dür. Çünkü olayların gerçeklere uygun ve etkili bir biçimde tasviri, tarihçinin edebî ve sanatsal türde bir görevidir. Tarihin bilimselliği zamanla ne kadar kesin çizgiler kazansa da, tarih yazımı edebî ve bu nedenle de kişisel niteliğini hiçbir zaman yitirmeyecektir. Tarafsızlık gerçi her tarih yazımının amacıolmalıdır; fakat, insanın yapı olarak öznel bir varlık olduğu; okunan, görülen ya da yaşanan olayların algılanması, teşhisi ve aktarılmasının her insanda farklı ölçülerde bulunduğu göz önünde tutulursa; insanlık tarih yazdığı sürece belki de hiçbir zaman bu amaca tümüyle erişemeyecektir. Tarih yazımındaki bu öznellik, tarihin bilim teorisi bakımından bir bakıma gereklidir-. Her insanın her konuda aynı şeyi düşünüp yapması ile yeryüzünde hiçbir konuda anlaşmazlık olmadığı gibi, bugünkü tarih bilimi de olmazdı. Çünkü tarihin bilim teorisine göre, tarihsel olayları değerlendirirken sonuçlarla olaylan sürekli olarak karşılaştırmak, tekrar tekrar tarih olaylarına dönerek birtakım görüş ve karşı görüşleri düzeltmek, değiştirmek, hatta onları tümüyle yeniden ele almak, kısacası tarihsel teşhisteki "doğrular"ın sayısını artırmak gerekmektedir.
Yorum Bırakmak İster misiniz?