İDİL BİRET HAKKINDA ESKİ BİR GAZETE YAZISI
Eskileri karıştırıyorum yine her zaman ki gibi ne var bu eskilerde
diye soracaksınız belki, cevabım ise şimdi ve gelecek var. Ne kadar az şey
biliyormuşum onu fark ettiriyor bana eskileri karıştırmak. Yıllardır ismini
duyarım ama detaylı
bir şekilde öğrenmem bu eskileri karıştırmam sayesinde oldu. 71 yaşında
olduğunu, 2 yaşından bu yana müziğe yeteneği olduğunu ve 4 yaşındayken Bach’ın prelüdlerini
çalmaya başladığını öğrendim. Ayrıca
Suna
Kan ve onun yurt dışında eğitim alması için çıkarılan yasanın Harika
Çocuklar Yasası olduğunu öğrendim. 1953 yılında yazılan bir gazete yazısını
sizinle paylaşıyorum.
Kandil simidini Pariste "İdil Biret’de yedik Konser salonlarında piyanosu ile büyük bir şahsiyet olan “Hârika Türk Kızı„evinde tabanca ile oynayan küçük bir çocuk
İdil Biret'in 14 yaşındayken milliyet gazetesi için imzaladığı resim
Kapı açıldığı zaman iki elinde tabanca taşıyan uzun bukle saçlı küçük bir kız çocuğu beni karşıladı...... Burasını sakın bir gangsterin evi zannetmeyin. Bu yer, Parisin Charles Fouquet Avenue’sünün 16 No. lu dairesidir, tam Eyfel kulesinin dibine rastlar.. Burada hârika kızımız İdil Biret ve ailesi oturur. Bana kapıyı açan da İdil Biretin ta kendisi idi. İdil Bireti son defa 1953'te Keimff 'le birlikte yine Pariste meşhur «Champs Elysees- tiyatrosunda verilen müşterek bir konserde dinlemiştim. Konser bittiği zaman bütün salon alkıştan inliyordu, -Bravo... Yaşa Türk kızı...» diye bağıran Fransızlar heyecanlarını zaptedemeyip ağlıyorlardı. Konserde Keimff'in yanıbaşinda muazzam piyanosu ile büyük bir şahsiyet hissini veren küçük kızımızı şimdi elinde oyuncak tabancalarla birden karşımda görünce şaşırıp kalmıştım. Henüz ondört yaşına basan bukle bukle saçları ile kömür karası, ışıl ışıl parıldayan ve zeka fışkıran iri siyah gözlü küçücük bir kızın yaşına hiçte kabili kıyas olmayan muhtelif karakterleri her an değiştirebilme sanatına sahip bir bünyeyi ilk defa görüyor ve herkes gibi ben de hayret ediyordum. Bugün Biret ailesi beni evlerine «Kandil Simidi- yemeğe davet etmişlerdi, iç içe açılan zevkle döşeli büyük bir salona girdik, küçük İdilin kuyruklu piyanosu ilk nazarda gözümüze çarpıyordu, kuyruklu Brunschtein'in üstünde üç şey vardı: Keimff'in imzalı resmi. Türk Bayrağı ve Reisicumhurumuzun her zamanki mütebessim çehresini ihtiva eden büyük bir portre. Portrenin altında, şu kıymetli satırlar okunuyordu: •Büyük Sanatkâr Küçük İdil Birete......•.
Salonda benden evvel gelmiş Fransız aileleri, ve Osmanlı Bankasındaki iki Türk stajyeri vardı. İdil yeni başladığı Lâtince derslerinden hepimizi ayrı ayrı imtihan ediyor ve arada bir durup Lorel - Hardi ve Şarlo'nun filimlerinden mevzu açıyor, şahane Fransızcası ile de Fransız ailelerine taş çıkartıyordu. Bir ara fırsatını bulup küçük İdile sordum:
— Tabancanı mı yoksa Paganini'yi mi daha fazla seviyorsun?
Hiç düşünmeden cevap verdi:
— Tabancam ile oynarken nota hazırlıyorum piyanomun başına da geçince galiba onları unutup Paganini ile beraber oluyorum...
Çok muhterem bir anne olan Bn. Leman Biret bizlere gayet zengin bir çay ziyafeti hazırlamıştı, küçük İdilin yardımı ile hepimize ayrı ayrı izaz ve ikram ettiler. Bilhassa bizler için hiçte yabancı olmıyan »Kandil Simitlerini- yerken Fransızların çok hoşuna gitmiş olacak ki Leman hanımı sual yağmuruna çekip yapılış şeklini öğrenmek istiyorlardı Leman hanım gayet sempatik, tarifi yaparken unuttuğu kısımları isimleri küçük İdil tamamlıyordu. Ciddî bir aile terbiyesi içinde gelişip büyüyen Paristeki bu minik elçimiz çok ağır ve hattâ normal bir insan hacminiıı dahi kabul edemiyeceği bir çalışma ve etüd programına tâbi tutulmuştur. Babasının refakatinde başta, dünyaca tanınmış piyano öğretmeni Nadia Juliette Boulangere’den haftada dört ders almaktadır, bundan maada dört ayrı müzik ve piyano öğretmeninden muhtelif dersler aldığı gibi şimdide lâtince derslerine devam etmektedir. Babası bütün bunları zevk ve iftiharla anlatırken:
•— Bana herhalde soracaksınız» dedi, Peki bu kız ne zaman istirahat eder?
— Evet, evet ne zaman istirahat fırsatını bulur? O ara lâfa yine küçük Biret karıştı:
•— Bakın, dedi ve piyanoyu gösterdi.
-İşte burada istirahat ediyorum» dedi.
— İdil. sence, gelmiş ve geçmiş hangi müzisyen hoşuna gider- dedim.
— Bana en iyi gideni,
— Meselâ?
— Brahms, Bethowen. Bach gibileri......
Çaylarımız bitmişti, herkesin beklediği tek bir şey vardı ve hepimizin gözü kuyruklu
piyano ile İdil arasında gidip geliyordu. Bunu büyük hârika küçük İdil Biret’te anlamıştı. Muttasıl elinden bırakmadığı pilli tabancalarını Lâtince kitabının üstüne bıraktı, muazzam piyanosunun başına geçip taburesini boyuna göre ayarladı. Bir iki el variasyonundan sonra birden küçücük yüzündeki mimikle- rin değiştiğini, gözlerindeki çocukça parıltıların yerine başka bir kuvvetin geldiğini gördük. Daha doğrusu Lorel - Hardinin ve Şarlonun sevgilisi, oyuncak tabancalı küçük İdil kaybolu vermiş, yerini Mozart'ın dostu, Paganini’nin ahbabı Bethowen'in arkadaşı, hârika İdil Biret'e bırakmıştı. Bizlere Mozart’ın Fantaziası ile müzik ziyafetine başlayan hârika çocuğumuz mütemadiyen çalıyordu. Dışarda bir yaz gününü andıran hava vardı, piyanonun yanındaki aralık pencereden bütün ihtişamı ile Eyfel görülüyordu, dışardan gelen ılık bir rüzgar piyano tuşlarından süzüldükten sonra Türk Bayrağını ve Celâl Bayarın portresini okşayarak yüzümüzde hissediliyordu. Bach'tan sonra Paganini'ye geçen büyük deha küçük Biret'i artık göremez olmuştuk, fakat piyanodan akseden sesi bizi mayetize etmişti, BÜYÜK BİR HUŞU İÇİNDEYDİK...
KAYNAK: MİLLİYET GAZETESİ 14.03.1956 SAYFA 3 İLHAMİ ŞÜKRÜ POLATAY
DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK DİLEĞİYLE...
Yorum Bırakmak İster misiniz?