MEVLANA, MEVLANA OLMADAN ÖNCE...
1990 yılında Mevlana hakkında yazılmış ve seri olarak
devam eden BİR yazı dizisine ulaştım. Mevlana ve hayatı hakkında olsun eserleri
ve yaptıklarıyla ilgili olsun çok güzel ve ilginç bilgiler yer almakta,
okumaktan keyif alacağınızı umuyor ve sizlerle paylaşıyorum.
Ona hiçbir sıfat erişemez, hiçbir övgü
yaklaşamaz, hiçbir açıklama ulaşamaz .
Derinliğine inilemeyen bir engin deniz
• "Din bilgisi, din bilgisi...
Aslı bozuk, huysuz ve karaktersizin, mayası bozuğun din bilgisinden ne hayır gelir.
Din yolunun gerçeklerini bildik. ama bir de kendine, mayana bak bakalım, nicedir? iyi mi?
Aslı bozuk, huysuz ve karaktersizin, mayası bozuğun din bilgisinden ne hayır gelir.
Din yolunun gerçeklerini bildik. ama bir de kendine, mayana bak bakalım, nicedir? iyi mi?
Mevlânâ'da Batı dan yüzyıllarca önce işlenen
akılcı rasyonalist felsefelere birkaç cümle ile ışık saçılır... Engin kültür,
onda bilimle birleşerek hükmünü yürütür.
Bir İnsan düşünün: Adı “Bilginler Sultanı"na
çıkmış, tasavvuf ve din bilgisi, Horasan’ı tutuşturmuş olan babasından İlk
bereketli bilgi birikimlerini, çocuk kafasına yerleştirmiş. Ermişlerin,
ozanların, felsefecilerin, büyük hekimlerin adeta fışkırdığı Horasan'da küçük
Mevlana, bir gün babasına sorar. -'‘Babacığım, dünya nasıl
yaratıldı?" Aldığı yanıt, onun bilinç altını ateşlemeye yetmez mi: —'‘önce
sevgiyle yavrum, sonra İlimle." Aradan geçen yıllar, gördüğü öğretimler,
tanıştığı yüceler ve Orta Asya Türkçesinin her kolunu bilip öğrenişi, Yunan,
Fars ve Arap dillerini elde edişi, bu dillerde yaratılmış hemen her tür kitabı
sindire sindire okuması onu öyle Mevlana yaptı ki eserlerinden şırıl şırıl akan
dünya tatlısı söyleyişere göre sıfat bulamaz olduğumuz, bu yüce insana işte bu
nedenle sıfat erişemez, hiçbir övgü yaklaşamaz. hiçbir açıklama ulaşamaz ona
sınırlayıcı bir hükme varılamaz, onun için.
Filozof mu? İyi ama camide yatıyor. Batıda hangi
filozof kilisede yatar? Şair mi? Evet, Fars edebiyatında çığır açacak kadar yüce,
ama “Ben kim, şiir kim* diyerek kanatlarını şiirden de öte ufuklarda çırpan
yine kendisi. Bir benzeri olmayan öykücü mû? Bu da doğru. Ne var ki öyküden
öyküye atlayarak Mesneviyi esprilere, tarihsel ve güncel fıkralara boğan yine
Mevlana. İran’da, Mesneviden çocuk öykülerini ayıklayıp yayınlıyorlar. Tarihsel
bilgileri, hatta insanların seks yaşamı İle ilgili anlatıları çıkarıp
kitaplaştırıyorlar. Ben altı ciltlik Mesnevide, tek tek saydım, 63 çeşit
hayvanın yaşam dünyası işlenmiş. Ama Mevlâna’yı öykücülüğün kısır çerçevesine
de sokamazsınız. Çünkü onda her tür fıkra, şaka, espri, hikaye ve tarih
bilgisi, sıçrama taşı gibidir. Bunlarla ilgiyi ken- idine çekmek, daha sonra
hızla Allah'a, insana ve evrene dönmek ister.
BİLİM VE FELSEFE
Mevlana’da. Batı'dan yüzyıllarca önce
işlenen akılcı rasyonalist felsefelere birkaç cümle İle ışık saçılır. 19.
yüzyıl sonlarının faydacı, pragmatist felsefesi ondadır. Olum- lu bilimleri
amaç edinen felsefe, felsefenin kapılarını zorlayan, daha doğrusu felsefeye
kapı açan olumlu bilimler Mevlana’da- dır. Engin kültür, onda, bilimle
birleşerek hükmünü yürütür. Tıp, kimya, geometri, matematik başta gelmek üzere
bunlar. sOzme bal gibi Mesnevi peteğinden akar durur. Şeker hastalığının
kökenine bakın, nasıl iddiasız inivermiştir. “öğücülüğün. yağcılığın etkisi,
şekerin etkisine benzer, bedeni gizilce etkiler. Bir süre sonra vücutta
deşilmesi gereken bir çıban olur." (Mesnevi, cilt 1, yaprak 92) (•)
Mevlana ve Mesnevi de pozitivizm ışıldar durur. "Bilim, Süleyman ülkesinin
hatemidir. Tüm evren, ölüdür, sürattir, bilim candır. İlmin bu marifeti
yüzünden denizlerin, dağların ve ovaların yaratıkları, İnsanoğlu karşısında
beceriksiz kalmışlardır. Bilim yüzündendlr ki kaplan ve aslan, İnsandan fare
gibi korkmaktadır. Bu nedenle dağda, ovada bütün yırtıcı hayvanlar insanlardan
'saklanıyorlar. Bu nedenledir ki periler, şeytanlar bile kıyı bucak kaçmışlar,
her biri gizli bir yerde yerleşmiştir." (Mesnevi cilt 1, yaprak 51) Şu
gözleme bakın lütfen: "Bir sivrisinek, yarım kanadıyla, korkusuzca bir
başın beynini yer.” (Mesnevi, cilt 1, yaprak 59).
Ancak 20. yüzyılda ulaşılan bilimsel panellerde
ortaya atılan bir görüşün, ye- di yüzyılı aşkın bir zaman öncesinde, Mev-
lAnA’da nasıl ışıdığına dikkat edin: "Koyunun kurttan kaçmasına şaşılmaz.
Asıl şaşılacak şey, koyunun kurda gönül bağlamasıdır. Sağlık, aykırıların
barışıdır. Aralarında savaşın başlamasını ölüm bil." (Mesnevi, cilt 1,
yaprak 84) Musikideki bütün makamları bilir. Bu- gün Türk sanat ve Batı
müzifiinde şan ya- pan solistlerimiz, yeni bir tavır ve anlam duygusallığına
geçmeden önce, biraz biraz duraklamıyorlar mı? Buna bile eğilmiştir. •Akıllar,
karanlıkta tazelenmiyor mu? Okuyucunun beşteki duraklaması, sese kuvvet olmuyor
mudur (Mesnevi, cilt 1, yaprak 190) Tıp dünyasının, yirminci yüzyılda keşfedebildiği bilimsel bir buluş var Çocuk, zaman erince, anne rahminde iken
güneş ışığından faydalanıverir. •Ceninin, (ana karnındaki yavru) canlanma
zamanı gelince ona, güneş yardımcı olur. O, güneşin etkisiyle kımıldayıp oynamaya başlar. Güneş de ona hemen can başlatılar" (Mesnevi, cilt 1, yaprak
159)
DİN BİLGİSİ
Kim, kim istemez, din bilgisini? Bize Allah
yolunu belleten bilgiyi neden edinmeyelim? Ama kim verecek bu bilgileri? Bilim
adamları değil mi? Bakın yedi yüzyıl önce, bilgisi kof ve mayası bozuk
hocalardan oluşan bu adamları, gerçek bilgiden yoksun oldukları için nasıl
perişan eder •Din bilgisi, din bilgisi.
Aslı bozuk, huysuz ve karaktersizin, mayası bozuğun din bilgisinden ne hayır gelir?
Din yolunun gerçeklerini bildik, ama bir de kendine, mayana bak bakalım.
Nicedir, İyi mİ? Senin için bu iki bilgi yolundan İkincisi, yani aslını bilmek
daha iyi, ey ulu kişi" (Mesnevi, cilt 3,yaprak 13*514)
Bir yer gelir, üstün insandan söz ederken olumlu bilgileri kucaklar ve
bizlere yol gösterir “Geometri
bilgisinin, astronominin, tıp ilminin ve felsefenin en ince noktalarını
bilir." (Mesnevi,cilt 4, yaprak 701)
"Allah Allah!* Bu şaşırıp
kalmışlık Şardağ’dan değil, dostum olan bir göz profesöründen. Mevlânâ’dan
ilettiğim şu cümleler için: “Göz, önce
göz değildi. O rahimde cansız bir et parçasıydı. Yağ parçası, görmenin nedeni
olamaz, oğlum! Eğer olabilseydi,hiç kimse düşte gördüğü şeyleri, gözü kapalı
olduğu için göremezdi.” (Mesnevi, cilt 4. yaprak 745)_ _EVET_
Evet... Yüce Mevlana'nın okyanus enginliğindeki dünyasında, büyük
felsefeler de var. Mesnevi içinde
yaptığımız taramalar, kuşku yok ki
Mevlana’da. felsefenin varlığını çok güçlü olarak ortaya koyuyor, ama o,
Konya’da bir mescitte, Allah aşkına dayalı dersler vermiştir. Ölümünde de o
mescide gömülmüştür. Celaleddin-i Rumi
felsefeyi de reddeder. Latin, Arap ve İranın din, kültür ve edebiyat ile
felsefelerinin bütününü, bilgi dağarcığına almış ve sezgi dünyasına aktarmış
olan Celaleddin, sofistlerin, fatalistlerin (kaderci, yargıcı) felsefelerinden
tutun, bütün akılcı, nakilci, kuşkucu, gerçekçi, teoremci, felsefelere kadar
değinmiş, felsefe yapıyor hissini vermeden, tüm felsefeleri dile getirmiştir.
Ne ki bunlar onda konuşmaya, anlatmaya, yazmaya, daha doğrusu ruhunda oluşan pınarı
beslemeye birer vesiledirler.
Heraklides’in evrimci felsefesini dile getiren şu
cümlelere bakalım: ‘Her soluk alışta, dünya yenileşir durur. Ama biz onu,
öylece durur gördüğümüzden bu yenilenmeden habersiziz.” (Mesnevi, cilt 1,
yaprak 26) 19. yüzyılın kalıpsal akılcılıktan uzaklaşmış, sezgici felsefesini
oluşturan Henri Bergson'a da yol
gösteren felsefe anlayışı ondadır. Felsefe yapmak İstemeyen bir şiir cümbüşü
içinde, bakın, sezgiciliği nasıl ölümsüzleştirir. "Söz söyleyen kimse, ya
harfleri görür, ya da bu harflerin anlamını. Görüyü, bir anda İkisini birden
nasıl kapsayabilir? İnsan, konuşurken anlamı düşünür, onu kastederse, harften
yana şaşkın- lıktadır. Hiçbir göz, bir anda hem önünü, hem de ardını göremez.”
(Mesnevi, cilt 1, yaprak 72) Yüce Mevlana'mız bir aralık, dış olaylarla mantık
arasındaki çelişkiyi, aykırılığı işler. Mantık, düşen bir cismin sıfır olduğunu
iddia eder. Çünkü bir mısır tanesinin sesini duymaz kimse. Ama deney, bunun düştüğünü
kabul eder ve saptar. Filozof Piron’ un,
deneyle mantık çatışmasını açıklayan bir de paradoksu var. Şimdi yüce bilgeyi
dinleyin.
"Farsçadaki ma (biz) sözcüğü, sözlük te
nasıl bir kelimedir? Kanıtlamaya ve redde yarayan bir kelime. Halbuki ben kanıtlanamam.
Aslında gerçek bir kişiliğim, varlığım yoktur ki kanıtlanabilsin. Gerçekte
varlığım olmayınca ret de edilmem. Yani var olmadığım için yok da değilim. Ben
varlığı yoklukta buldum. Onun İçin varlığı yoklukta ararım.” (Mesnevi, cilt 1,
yaprak 85). Yedi yüzyıl gerilerden gelen şu ses Einstein’ın bağlantı (izafet)
teoremine, ne kadar açık ve sağlam bir temel atmıştır “İçinde Allah’ın ruhu
bulunan lamekan, (Allah demektir. Tanrı'ya özgü bir yerdir ki bizim anladığımız
anlamda yersizliktir.) geçmiş, gelecek ve hal nerede? Geçmiş ve gelecek, sana
oranla, sana göre vardır. Yoksa, gerçekte ikisi de birdir. Birbirinin tıpkısıdır,
ama sen onları iki sanırsın. Bir insan, onun babasıdır? Bizim de oğlumuz. Zeyd’in
altında olan adam, Amr’ın üstündedir. Altında ve üstüne oluş, o iki adama
göredir. Gerçekte adam, tek bir şeydir. İşte o kadar.” (Mesnevi, cilt 3, yaprak
439) Alman filozofu Hegel ve Spinoza’nın panteizmi, Hegel'in, "İnsan,
insanın kurdudur* deyişindeki temel felsefe, çok rahat ve açık olarak
Mesnevinin beyitlerine yerleşmiş durumda: "Leş,bizce kötüdür, pistir. Ama
domuzla köpoge şekerdir, helvadır. Pisler, pisliklerini yapadursunlar, sular da
pisleri arıtmaya savaşır. Evrene bakarsan baştan başa bir savaş hali görürsün.
Zerre zerre ile, tıpkısın*, dinin, kafirle savaşması gibi savaşır."
(Mesnevi, cilt 6, yaprak 1044) Sevgili okurlarım, Bu ilk yazıda demek
İstediğimiz şu: Ey Mevlana’yı tanımak İsteyenler! Mevlana, derinliğine inilemeyen
bir engin deniz. Herkes bir şeyler derlemeye çalışıyor, ama onun asıl
dünyasından birkaç damladır. Elimizde kalan, koskoca İtalyan Profesör (* *) Mevlana
sevgisi ve hayranlığından Müslüman oldu; adını değiştirdi. Yetmiş iki millet
onun ruhundan bir umut tadabilmek için Konya'ya koşuyor İran’ın büyük şairi
Molla Cami, mezarı başında söylediği feryatnamesinde. "Onun yüce mi yüce olan
şanını nasıl anlatabilirim ki. Peygamber değil, ama kitabı var* demekle
yetinmeye çalışıyor.
Osmanlı Padişahı I. Ahmed, İçten kopup gelme bir
şiirini şöyle bitirmiş, Konya'da, türbesinin başında:
“Bahtiyâ! Bendesi ol, dergah-i Mevlanâ'nın Taht-ı
ma’nide odur, padişehi, dünyanın.” (•••)
Ya bizim, hakkında konuşmak için bu gözüpekliğimiz
nereden geliyor? Yine ondanı 'Konuş konuş! Kötü niyetle susacağına, iyi niyetle
bir şey söyleyiver.
(•) Mesnevi’den
verdiğimiz bütün çeviri örnekleri için bak: Tahran-Emîr-e Kebir" basımevi,
Mesnevi-ye Me'mevi."
(••) Anna Mari Şimel’ken Cemile oldu
(•••) “Ey Bahti, kölesi ol, Mevlana dergâhının,
Mana tahtında odur, padişahı dünyanın."
Milliyet Gazetesi 11.12.1990 sayfa 13 Bilge İnsan ve Allah Tutkunu Mevlana Yazan:Rüştü Şardağ
Düşünmek ve Paylaşmak Dileğiyle...
Yorum Bırakmak İster misiniz?