KADIN HAKLARI MI İNSAN HAKLAR MI? 5 ARALIK DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ
Kadın hakları üzerine bundan 37 yıl önce yazılmış bir yazıyı okuyunca aklıma gelen düşünceleri paylaşmak istedim. Haklar bir topluma veya bir kesime dolaysız bir şekilde verildiğinde hakları verilenler, bu hakların farkında olmadıkları için onlara verilen hakları kullanmakta sıkıntı çekerler ve çektirirler.
Kadınların da durumu maalesef öyledir.
Tarihte yerleşik hayata geçildikten sonra başlayan ve Ana erkil toplum yerine yavaş yavaş Ata erkil topluma dönen dünyada kadınlar yaklaşık 9 bin yıldır haklarını ellerinden birer birer vermişlerdir.
Gelişmiş ülkelerde bile kadınlar hala eşit işe eşit ücretler alamamakta, erkeklerin fiziki güçleri karşısında ezilmektedirler. Bu hareketin başlangıcı olan Amerika Birleşik Devletleri 1797 yılından günümüze hiç Kadın Başkan seçememiştir. Bu kadınların seçmen olarak en yoğun katılımı olan ülkesinde böyle iken diğer ülkeleri düşünmeye bile gerek yok sanırım. 17989 Fransız ihtilali ile Cumhuriyet ile tanışan Fransa bile İlk kadın haklarından bahseden Olympe de Gouges ' Cumhuriyet için verdiği mücadelesini kellesini alarak ödüllendirmiştir.
İngiltere'de her yerde Kraliçe vardır fakat İngiltere de bile Demir Lady lakaplı Margaret Thatcher'dan başka kadın başbakan yoktur. Avrupa'nın tek kadın başbakanı Almanya Başbakanı Merkel'dir. Hal böyle olunca ortaya başta yazdığım sonuç çıkmaktadır. (bu arada yazıyı 2013 yılında yazmıştım Therasa May 2.kadın başbakan olarak İngiltere tarihinde yerini aldı ayrıca 2017 yılında toplam 17 ülkede kadın başbakan vardır ve bunlardan 6 sı Avrupa devletlerindendir.)
İnsanlara hakları vermek demek onların kullanabileceği anlamına gelmemektedir hatta hakları için yeterli mücadeleyi yapmamış toplumlar bu haklar verildikten sonra ellerinden kaybetmeye mahkumdurlar. Kadın hakları aslında tüm insanların haklarıyla ve kullanmalarıyla ilgilidir. Sözde imparatorluklar yıkılmıştır ama baktığınızda hala babadan oğula ya da ailelerin hanedanlıkları devam etmektedir.
haklarının farkına varmaya ve istemeye başlamışlardır. Üretimin her daim içinde olan
37 yıl önce yazılan Türk Kadınlarının hakları ile ilgili durumu ile ilgili yazıyı aşağıda sizlerle paylaşıyorum ve bu 37 yılda olumlu yönde değişen Türk Medeni Kanununun uygulamada ki eksikliklerinin sizi şaşırtmayacağını tahmin ediyorum.
İnsanlar üretip, ürettikleri sayesinde gelişmedikçe malesef verilen haklar sadece yasalarda kalmaya devam edecektir.
Düşünmek ve Paylaşmak Dileğiyle....
İnsanlar üretip, ürettikleri sayesinde gelişmedikçe malesef verilen haklar sadece yasalarda kalmaya devam edecektir.
DÜNYA KADIN HAKLARI GÜNÜ KUTLU OLSUN...
DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİYurdıımıızda Kadın hakları büyük ve uzun süren uğraşılardan sonra değil. Atatürk'ün dahiyane görüşleri ve yakın ilgisi ile sağlanmıştır. Ancak kadın hakları konusunda sağlanması ve korunması gereken daha pek çok hususlar vardır Toplumumuzun ve çağımızın önemli ve zorunlu gereği olan bu hakların her alanda başarı gösteren Türk kadınından esirgenmemesi lazımdır Bunların sağlanması önce devletin görevidir. Ondan sonra da bizzat kadınların hakkı ve görevidir. Her sınıf ve zümrenin haklı, haksız çıkar savaşında gösterdikleri çabayı tamamen haklı olduklarına inanmanın gücüyle dernekleşerek, uğraşarak kadınlarımızın da göstermesi şarttır
TÜRKİYE'DE KADIN HAKLARI VE KADIN YILI125 ULUSUN temsil edildiği Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) kadınlara karşı uygulanan farklı işlemi protesto etmek amacı ile bu yılı “Uluslararası Kadın Yılı’* ilân etmişlerdir.”Yukarıdaki haberi gazetelerde okuyunca derin bir düşünceye daldım. "Uluslararası Kadın Yılı"nda. Türkiye’de “Yasal Kadın Hakları" ve “Uygulamadaki Gerçek KadınHakları" acaba ne durumdadır? diye sordum kendi kendime. Sonra. "Bu işi kendi kendime sormamın ne yararı var?" diye düşündüm, ve karar verdim bu araştırmayı kamuoyu karşısında yapmaya. Bakalım ne çıkacak bu araştırmanın sonucu?
5 Aralık Kadın Hakları Günü
EŞİTLİK VE FIRSATAtatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri Türk kadınına lâyık görülen ve sağlanan haklardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde bazı aydın, ilerici gençlerin kadın hakları konusunda basın yolu ile yaptıkları mücadelelerinin yanısıra, bir ölçüde toplum yararına çalışan kadınların çabalarına da tanık oluruz. 1919'da Sivas’ta kurulan ve bir çok illerde şubeleri açılan "Anadolu Kadınları Müdafaayı Vatan Cemiyeti” sanırım ki ilk aktif kadın derneğidir. Ama bu derneğin amacı kadın haklarının sağlanmasına değil, yurdun kurtuluşuna yardım etmekti. Cumhuriyet döneminde eğitimde kadınlara verilen eşitlik ve fırsat sayesinde Türk kadını her alanda başarı sağlamıştır. Buna rağmen Türk kadınlarının medenî hakları bir uğraşı sonucu değil. Atatürk'ün iradesile 1926 tarihli Türk Medenî Kanunu ile sağlanmıştır. 1930'da belediye. 1933’de muhtarlık, 1934'de tüm siyasal faaliyetler için seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. 8 yıl içine sığdırılan bu hakları birçok uygar ülkelerin kadınları, yüzyıllar boyu uğraşı sonunda, bir kısmını da Türk kadınından sonra parça parça sağlayabilmişlerdir. Buna rağmen, örneğin: Sayın Prof. V. Velidedeoğlu'nun “Henüz dünyanın bir çok ülkelerinde kadınlar için tam katkısız bir eşitliğin gerçekleşmediği ve özel hukuk alanında erkeklerin üstünlüğü muhafaza ettikleri" hakkındaki görüşleri de bir gerçektir. Bu görüşe ek olarak, mevcut gibi görünen bir kısım hakların da uygulamada ya muvazaa yolu ile yasaya uydurularak, ya da açıkça ve yasalara aykırı olarak çiğnenmekte olduğunu kabul etmek zorundayız. Örneğin; “Dinî Nikâh" yolu ile çok evlilikler, yasaların açıkça ihlâlinden başka bir şey değildir. Miras bakımından. Türk Medenî Kanunu gerçekten büyük bir aşama kaydetmiştir. Ancak, ana babaların mal taksiminde kız çocukları aleyhine bir takım yasa dışı yollara baş vurarak kanunlara uymadıkları da bir gerçektir. Bu her iki örnek çoğunlukla kırsal alanlarda o kadar yaygındır ki. toplum bile, bu tutumları yadırgamaz ve yapılamaz olmuştur. Özellikle hak arama konusunda güçleri ve olanakları kısıtlı olan kadınların karşı karşıya oldukları bu durumların yasalarla korunması gerekmektedir. Kadınlarımızın bir de mevcut yasalarla korunamayan, hattâ yaftalarla kısıtlanmış hakları vardır. Yasanın hazırlandığı dönemin ihtiyaçlarına göre hazırlanan; bir anda büyük değişiklikler yapılmasının psikolojik ve toplumsal zararları düşünülerek; ya da zararları bir uygulama ile açıkça görülmediği için, toplumumuzun ihtiyaçlarım tam karşılımayan kanun maddeleri vardır. İslâmiyetlen önceki Arap toplumunda hiç bir hakka sahip olmayan, aşağılanan, hattâ öldurülebilen miras hakkı olmayan kız çocuklarının ve hadîs’ler yolu ile büyük bir ferahlık, yaşama hakkı, eşitlik hattâ üstünlük getirmeye çalıştığı ortadadır. Ancak bir toplumun gelenek ve göreneklerini bıçakla keser gibi süratle değiştirmenin dinin yayılmasına ters etki yapacağı da açıktı. Belki bu düşünce ile şeriat gerek evlenme, gerekse miras hukukunda çok radikal hükümler yerine orta yolu tutan ve gerçekten, özellikle Arap toplumu için, bir aşama sayılabilecek, çağa ve topluma göre çok ileri hükümler getirmiş olsa gerektir. Türk Medeni Kanunu, bunları büyük ölçüde çağımızın şartlarına uydurmuştur. Ancak, yukarıda belirtilen eksiklerin varlığı da zamanla daha iyi anlaşılmıştır. Bunlardan biri çalışma biri miras, üçüncüsü de siyasal haklarla ilgili üç örnek vererek konuya açıklık getirebiliriz.ÇALIŞMA HAKKIYasalarımıza göre, evli kadının çalışma hakkı, kocasının iznine bağlıdır, ilk bakışta çok normal görünen bu hüküm, toplumumuzun büyük bir kesiminin uygulamadaki tutumu yüzünden, büyük haksızlıklara, hattâ haksızlıktan da öteye baskı ve sömürme olaylarına neden olmaktadır. Bu konu, normal bir aile içinde, bir kanun hükmü olmadan da halledilebilir. Kocasının izni olmadan çalışan kadının yuvasındaki huzurunu kaybedeceği açıktır. Evinin ihtiyacını sağlayan bir erkek eşinin çalışmasını istemez ise kadın ister istemez bunu uyacaktır. Ama bir de madolyonun tersi vardır. Altındağ'da gecekonduda yaşayan bir işçi ailesi ile Kavaklıdere'deki kapıcılık yapan diğer bir ailenin bize kadar intikal ettirilen durumlarını örnek olarak alabiliriz. Ama hemen belirteyim ki bu örneklerin toplumumuzda oldukça yaygın olduğunu saptamış bulunuyoruz. Anadolu'dan gelmiş olan her iki aile Ankara'ya yerleştikten ekonomik durumları kıt kanaat geçinmeye yetecek hale geldikten kısa bir süre sonra, erkekler köylerine gitmiş ve hoca nikâhı ile birer genç hanım daha alarak evlerine dönmüşlerdir. Nikâhlı ve çocuklarının anaları olan eski eşlerini evlerinde birer hizmetçi durumuna getirmişlerdir. Bu da yetmiyormuş gibi kısa bir süre sonra boşanma için baskı yapmaya başlamışlardır. Kadınlar bunu kabul etmeyince önce dövmek, tehdit etmek, sonra da boşanmadıkları takdirde, eşlerinin ve çocuklarının geçimi için gerekli parayı vermemek yoluna gitmişlerdir. Kadınlardan birini ev işleri yapmak, öte ki bir iş yerinde çalışmak suretiyle çocuklarının geçimlerini sağlamış, boşanma teklifini kabul etmemişlerdir. Bu tehdidin de para etmediğini gören kocalardan birisi polise başvurarak, öteki eşinin çalıştığı iş yerine giderek, eşlerinin çalışmasına izin vermeyeceklerini söylemiş ve kanun yolu ile çalışmalarını önlemişlerdir. Bu ekonomik, moral ve fizik baskı karşısında başka türlü hakkını aramak olanağına da sahip olmayan kadınlar ne yapacaklardır?Bu ailelerin durumlarına yardımcı olmak için yaptığımız bir inceleme, bu gibi olayların sayılamayacak kadar çok olduğunu göstermiştir.
MİRAS HAKSIZLIĞI
Türk Medenî Kanunu mirasta eşitliği sağlamıştır. Ancak, bu hakkın toplumumuzda yüzde yüz uygulandığı iddia edilemez. Etkisinden kurtulunamayan gelenek, görenek ve kişisel hırsların tesiri ile kız çocuklarının miras haklarının muvazaa yolu ile kısıtlandığı ve bu durumun yaygın olduğu da yurdumuzun gerçeklerinden biridir. Bunun önlenmeni için kanunun uygulanmasında birtakım müeyyidelere ihtiyaç vardır. Çocuğu olmayan ailelerde bir eşin ölümü halinde, ana ve babanın da mirastan yararlanması normaldir. Ancak, eşin miras hakkı miktarının 1/4 olması bugünkü toplum şartlarına pek uygun olmasa gerektir. Yıllarca karı kocanın ortak çalışmaları, çabaları ve sıkıntılara katlanmaları pahasına yaptıkları tasarruflar tapuda veya bankada (Aralarındaki samimi ve yakın ilişki ve kadının resmî işlemlerle uğraşmaması düşüncesiyle) çok kez koca üzerinde kayıtlı bulunmaktadır. Ölüm halinde bunların sadece 1 /4'nün kadına bırakılması ve öteki bir kısmından sadece yararlanma hakkı verilmesi, bugünkü toplum anlayış ve ilişkisi yönünden pek âdil bir hüküm olmasa gerektir. Hele ölen eşin ana ve babası yoksa hayatları boyunca hiç bir ilişkileri, hele servetin kazanılmasında hiç emeği bulunmayan, hattâ bazısı düşmanca tutumlarda bulunan kardeşler, yeğenler veya daha uzak akrabalar arayıp onlara da miras hakkı tanımanın adaletle bir ilgisi olduğu öne sürülemez. Hele beraber geçen bir ömrün hatıraları ile dolu ev ve kişisel eşyaları bile böylesine bir bölünmeye tâbi tutmak ve çok kez onları mezatlarda çarçur etmek sadece maddi bakımdan adaletsizlik değil, duygusal yönden de acı bir sonuçtur.
SİYASAL TEMSİLAlışılmamış, belli onların akıllarına bile gelmeyen bir başka hakları daha olması lâzımdır, kadınların bugünkü Türk toplumunda. Atatürk bunu da düşünmüş ve bir ölçüde uygulanmasına önderlik etmişti. Yıllarca parlâmentoda (Senatoda ve Millet Meclisinde) parmakla gösterilecek kadar az kadın temsilci bulunması en büyük üzüntüm olmuştur. Oysa toplum hayatının her safhasında kadınlar, erkekler kadar faydalı ve başarılı olmakladırlar. Fakat, bugünün şartları içinde kadınların seçim uğraşılarına erkekler ölçüsünde katılmaları ve başarılı olmaları olanağı azdır hattâ yoktur. Kadınlara bu hakkın ve imkanın bir ölçü içinde verilmesi için Siyasî Partiler Kanunu yolu ile partilerin zorunlu tutulmaları gerekir. Bu suretle hükümetler ve parlâmento kadın haklarına ve özellikle yurdumuz için çok önemli olan kadınların eğitimi konusuna eğilmek olanağı da bulacaklardır.ESİRGENMEMELİYurdumuzda kadın hakları büyük ve uzun süren uğraşılardan sonra değil, Atatürk'ün dâhiyane görüşleri ve yakın ilgisi ile sağlanmıştır. Ama örneklerde de görüldüğü gibi, kadın hakları konusunda sağlanması ve korunması gereken daha pek çok hususlar vardır. Toplumumuzun ve çağımızın önemli ve zorunlu gereği olan bu hakları her alanda başarı gösteren Türk kadınlarından esirgenmemesi gerekir.. Bunların sağlanması, önce devletin görevidir. Ondan sonra da bizzat kadınların hakkı ve görevidir. Her sınıf ve zümrenin bazan haklı, bazan haksız çıkar savaşında gösterdikleri gayreti, tamamen haklı olduklarına inanmanın gücü ile dernekleşerek. uğraşarak kadınlarındın da göstermesi şarttır. Ama kadını, anasını, eşini, kızını himaye görevi ile yükümlü olan erkeklerin de bu görev ve çabaya ortak olmak onurundan yoksun kalmamak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Alıntı:
22.03.1975, Milliyet, Sayfa 2 Düşünenlerin düşünceleri, Sadi Koçaş
7 03 2013 22:52 GÜNCELLEME 21.02.2017 15:09
Yorum Bırakmak İster misiniz?