Korku İmparatorluğu ve Kutuplaşma
Hepimiz elimizde
olanı korumak, onu savunmak, kötüde olsa düzenimizi bozmak istemeyiz.
Bu
zafiyet, bu gizli korku; kısır, yarınsız, fikirsiz, temelsiz siyaset anlayışını
da birlikte getiriyor. Türkiye’de sağ siyaset var olduğu günden beri, kominizim
ve dinsizlik gelecek öcüsüyle 71 yıldır siyaset yapıyor.
Halkı düşünmeyen siyaset hep halk adına konuşur |
Sol siyasette çok
keskin olmasa da faşizm, şeriat ve
emperyalizm söylemleriyle yüreğimizde korku ve kutuplaşma yaratıyor.
Tavsiye yazı : Terör İlk Başta Fikirlere Saldırır
Aslında
temel sorunun küresel sermaye olduğunu, büyük patronların devletler üstü
geliştiğini dünyanın yavaş yavaş küresel bir şirkete dönüştüğünü anlamamızı
istemiyorlar.
Düşündüğünüz zaman sanayi devriminden önce kaç devlet vardı,
şimdi kaç devlet var. Devletler olabildiğince küçültülüp sınırlar esnetiliyor. Şu an dünya ekonomik topluluklar ve etnik
ayrılıklarla dizayn ediliyor.
Peki,
Türkiye bu sistemin neresinde diye sorarsanız tam ortasında ve kırılgan yerinde
diyebiliriz. Coğrafi olarak medeniyet ve despotizmin ortasında, geniş ve
güvenli bir sınır aslında Türkiye. Doğuyla batıyı ayıran ne tam doğulu ne tam
batılı,
Yarın seçim var. Halktan
kopmuş kutuplaşmış çağdışı bir siyaset anlayışıyla seçimlere gireceğiz. Evet ya
da hayır çıkmasından ziyade sorumsuz siyasetin halkı nasıl kutuplaştırdığını;
Çok sevdiğin komşuna, arkadaşına nasıl kin ile baktırdığı önemlidir.
Siyasetin
dili kirlendikçe ar, namus şeref, haysiyet sözleri ortalığa pervasızca
atılırken, biz seçmenler elimizde bayraklar, yenilsen de, yensen de; başarılı
olsan da, olmasan da kalbim hep senle diye bağırdıkça, bu kısır döngü bir 71 yıl
daha kendini tekrarlar.
Türkiye’de evet yada hayır çıkmasından ziyade hukukun
üstün olduğu kişisel hak ve hürriyetlerin üst noktada uygulanabilir olması
önemlidir.
Tavsiye yazı : pkk'nın Hayır Demesi Kime Yarar?
Herkese fırça atan, kararnameyle istediğini yapan, ekonomik dengeleri siyaset amacıyla bozan siyaset, güvenilirliğini yitirip paranın ve zekanın ülke dışına kaçmasını sağlar…
Dünya ekonomik olarak tek bir ülke olmuşken,
despotizm sökmüyor maalesef.
Güçlü bir ülke için güçlü bir sisteme ihtiyaç
vardır. Güçlü bir başkana değil.
Başkanlık sisteminin başarılı olduğu ülkeler
vardır elbette. Bizim coğrafyamız gereği ya Avrupa ya Ortadoğu seçeneği
var. Ya güçlü Türkiye diyerekten
renklerimizi kaybedip tekdüze bir toplum olacağız.
1984 romanındaki gibi korku
ve şiddetle yönetileceğiz.
Ya da
katılımcı, dengeli, bütünleşik bir siyasetle kalkınacağız.
Ekonomide ilişkiler
ince; para kırılgan bir sevgili gibidir. Onu sevecek, incitmeyeceksiniz. Parayı
seveceksin diyorum, nerede kaldı senin solculuğun diyorlar. Siyasetten ziyade
bir konudur bu. Kalbimizde eşit, sınıfsal ayrılıkların azaldığı bir dünya var.
Ama
Önceliğimiz mutlu, özgür bir yaşam olmalıdır.
Tek kurtuluşumuz demokrasi. Peki nasıl bir demokrasi
derseniz Avrupa hukukuna yakın bir demokrasi. Fakat artık paslanmış, işlemeyen
siyaseti genç nesillerle parlatmamız gerekiyor. Bize dayatılan bir korkuda bu… Gençlerin acemi olacağı hata yapacağıdır.
Aziz Nesin'in bir öyküsünde İsmet Paşa
ve CHP ye atfen paşa ölünce ne olacak partinin hali diye sürekli kafa yoran başka
bir şey konuşulmayan partide de yavaş yavaş herkes hakkın rahmetine kavuşur.
Ama Paşa dimdik ayaktadır. Şimdilerde iktidar tek adamlık denildiğinde buna benzer örnekleri vermekten çekinmiyor CHP'nin üzerinden. Ama işin ilginç yanı: CHP biraz da olsa değişmişse de, değişmeyen halkın her daim siyasi hırslara yenik düşmesine sebep olacak liderlerdir.
Böyle bir siyasettir bizimki.
CHP gençleşsin umut gençliktedir.
YanıtlaSil