Header Ads


KENDİ GÜCÜMÜZ DEMOKRASİ

Demokrasi, halkın gücü mü yoksa elinde gücü bulunduran azınlıkların gücü mü?

Demokrasi gerçekten demokratik mi? Seçme ve seçilme hakkına sahip olmak demokrasiyi kullanabilmek mi?

Demokrasi nedir? Betimleme: Kara tahtanın önünde gözlüklü,saçlarının önü seyrelmiş sol eli havada gömleği tek cepli yatay çizgili desenli gravatı ile çizilen öğretmen Demokrasi nedir? diye soruyor karşısında duran siyah elbise siyah küt saç ile çizilen kız öğrenci sol elini kaldırarak cevap veriyor"Demokrasi kendi diktatörlerimizi seçme özgürlüğümüzdür"

Paranın ve gücün etkili olduğu toplumlarda gerçek demokrasi uygulanabilir mi?

Seçme ve seçilme hakkı olan halklar demokrasinin tüm nimetlerinden faydalanabiliyor mu?





Demokrasi ile ilgili bu sorular çoğaltılabilir. Bu sorular ne kadar çoğalsa da aslında cevabı yine demokrasinin etimolojik kökeninde ve anlamında saklıdır.

Halkın gücü anlamına gelen Demos+Kratia halk ve güç sözcüklerinin eski Yunanca birleşmiş halidir. 

Demokrasinin tarihi yaklaşık 2600 yıldır. Demokrasiye ihtiyaç duyulmasının nedeni ise çok basittir.

Aristokrasi kendi içinde artık o kadar büyümüştür ki kişiye bağlı yönetim için aday sayısı artmıştır. Yönetime talip olan aday sayıları arttıkça da karmaşa da artmaya başlamıştı. Birde bu çoğalan adayların üstüne kötü yönetimler de eklenince demokrasi kavramı ortaya çıkmıştır.

Demokrasinin doğuşu. Betimleme: Atina akroplünde tapınakların arka planında,kalabalığa hitap eden bir yunan aristokratı sağ elini kaldırmış bir şekilde üzerinde antik yunan kıyafeti  başında miğferi ile çizilmiş kalabalık içinde onu dinleyenler veya seslenenler var.
İşin ilginç tarafı ise demokrasi ortaya çıkarken halk tanımı da ortaya çıkmıştır. Nihayetinde aristokrasi kendi güçlerini elinden alınmasını istemez. Bu yüzden ilk demokrasinin çıktığı varsayılan Antik Yunan dünyasının şehir devletlerinden biri olan Atina şehir devletinde dillendirilmeye ve oradan da güçlenmeye başlamıştır. Atina şehir devleti demokrasi için ilk önce halkın kim olduğunu belirlemiştir. Atina doğumlu tüm erkeklerdir ve 20 yaşına gelenler seçme seçilme hakkına sahiptir diye de karar almışlardır. O zamanın tahmini nüfusu yüz binlerle ifade edilen bu şehir devletinde yaşayan kadınlar kesinlikle dahil edilmemiştir ki bu uygulama 19. yy sonlarına kadar demokrasiyi savunan tüm toplumlarda devam etmiştir.


Demokrasi aslında doğarken bile demokratik değildi. Halk tanımına baktığınızda o devletin içinde karar alma gücüne sahip olanlar oturup karar almışlar bizim halkımızı oluşturan sadece güçlü aklı başında olan erkeklerdir. Bu halk tanımından dolayı da bizim demokrasimizde  sadece erkekler seçer ve seçilebilir.
İşte demokrasi böyle dünyaya geldi. Yaklaşık 2500 yılda böyle devam etti. Belli bir azınlığın ve gücü elde tutanların halk olarak anıldığı devletler sözcüğün hakkını verdiler. Sonuçta demokrasi halkın gücü demek değil mi? Peki halk kim? Erkekler. Tamam o zaman sorun kalktı. Bu devlette demokrasi var mı var. Zaten demokrasinin çıkmasında ki amaç o devlette veya ülkede yaşayan herkesin iyiliği için değildi ki. Gücü elinde bulunduranların sayısı arttıkça ben daha iyisini yaparım seslerinin artmasının sonucunda gücü tekrar nasıl paylaşırızın çabasından çıktı. 

Demokrasinin amacı zaten bizden olmayana demokratik olmak değildi ki.


Sanayi devrimi gerçekleştikten sonra aristokrasiye rakip yeni bir sınıfın oluşması ile demokrasi devlet içinde yaşayan herkes için demokratik olmalı kavramı gelişmeye başladı. Adam devletin içinde yaşıyor, vergi ödüyor ama seçme seçilme hakkı yok neymiş efendim o devletin halk tanımına uymuyormuş, kadın çalışıyor didiniyor evli ise kocasına çocuklarına bakıyor, bekar ise en ağır şartlarda çalışıyor ama haklarını kullanmaya geldiğinde "hop sen dur orada biz erkekler halkız seni de biz koruruz" diyorlar. Amiyane bir tabirle bu durumda olan insanlar "asıl size hop hayvan terli. Yemez artık" diyorlar ve yavaş yavaş demokrasi devlet içinde yaşayan tüm bireylere demokratik olmaya başlıyor. 
Yavaş yavaş derken sanmayın acısız ve sakin bir şekilde.
Peki gücü elinde tutanlar bu duruma bir çare bulmamışlar mıdır? Bulmazlar mı?
Tarihin ve bilginin gücünü kullanarak gerçekten demokrasinin demokratik olmaması için ellerinden geleni yaptılar. Demokrasinin demokratik olmasını isteyenlerin çektiği acıların hiçbirini çekmeden.

Peki gücü elinde tutanlar bu duruma bir çare bulmamışlar mıdır? Bulmazlar mı? Tarihin ve bilginin gücünü kullanarak gerçekten demokrasinin demokratik olmaması için ellerinden geleni yaptılar. Demokrasinin demokratik olmasını isteyenlerin çektiği acıların hiçbirini çekmeden. Çünkü yaklaşık 2400 yıl önce "Kendi yurdunun demokrasisi ile Sicilya’daki tiranlığı karşılaştırarak demokrasinin kimi zaaflarını tespit edebildiği gibi tiranlık ile tiranın (zorbanın) bir devlet ve insan/yönetici tipi olarak temsil ettikleri olumlu ve olumsuz yanları görebilmiş" Platonun devlet adlı kitabını çoktan hatim etmişlerdi.

Gelişen teknoloji ve tarihin gücü ile demokrasi demokratik görünmeye başladı. Haklar verilmeye başlandı. Halk kavramı daha da genişledi. Halk demokrasi ile kandırılmaya başlandı. Güce sahip olanlar demokrasi ile halkı yönlendirmeye başladı. Demokrasi adı ile başka devletlerle savaşlar, onlara müdahaleler yapıldı. Kendi halkının seçtikleri ile yapıldı ve yapılıyor. Minareyi çalanlar kılıfını çoktan hazırlamıştı. Demokrasi bir kez daha güce sahip olanlara hizmet ediyordu.
Demokrasiyi kim yönetiyor? Betimleme: Siyah bir arka planda yüz hatları yuvarlak ama içi boş bir şekilde çizilmiş beyaz ceket siyah gömlek ve beyaz kravat ile gözleri siyah bant ile kapatılmış iki eli havada ve sağ ve sol ellerinin yüzük parmağı,orta parmak ve işaret parmaklarından bağlı ipler üçer insanı boyunlarından tutmuş büyük çizilmiş bir insan.
Sol elde bağlı olan birinci insan sağ eli ile işaret parmağı dik bir şekilde, sağ elde bağlı olanları bağırarak gösteriyor, onun yanında ortada gözlüklü bir erkek sol koluyla sol  kolunu sıyırmış dövüşmeye hazır üçüncü kişiyi durdurmaya çalışıyor. Üçüncü kişi sağ koluyla sol kolunu sıyırmış sağ dizini hafif öne kırarak sağ eldekilere saldırmaya hazırlanırken ortada ki tarafından durdurulmaya çalışılıyor. Büyük çizilmiş insanın sağ elinde ki işaret parmağına bağlı olan sol eli havada sağ eli aşağı gösterir şekilde sol el işaret parmağına bağlı kişiye bir şeyler anlatmaya çalışıyor.sağ el yüzük parmağında bağlı olan kişi bağırarak sol eli havada sağ eli yumruk şeklinde orta parmağa bağlı olan adama birşeyler anlatılarak çizilmiş orta parmağa bağlı adam ise sağ eli belinde sol eli havada işaret parmağını kaldırmış şekilde çizilmiş.
Bu durumu fark edip güce sahip olmayanlar ise demokrasinin demokratikliğini kullanmaya çalıştılar ve hep güce sahip olanlar tarafından yenildiler. Güce sahip olmayan demokratlar kendi içinde bölünmeye başladılar. Belirli bir güce sahip olduklarında ya o gücü kontrol edemediler ya da güce sahip olanlarla işbirliği yaptılar. Sistemin içinde ezilip gittiler.


Tavsiye yazı : ANDROPİNOKRASİ NEDİR?


O yüzden daha öncede düşünüp paylaştığım Antropinokrasi'ye (Andropinokrasi'de diyebiliriz) doğrudan demokrasi olarak da algılanabilir Yani artık demokrasi değil antropinokrasi yani insanın gücü insanın hakkı olmalı.İnsan hakları bütün devletlerin bağlayıcı yasası olmalı yoksa herkes kendine göre haklı olduğu için çık çıkabilirsen demokrasiyle bu işin içinden... 

Bu andropinokrasi bize demokrasi karşısında nasıl bir zafer kazandıracak derseniz buyurun yazımızı okumaya devam edelim.

Burada kısaca anlatmaya çalışacağım. Ülkemizde yapılayacak olan yerel seçimlerden başlayacağız. Yönetim bir kişi veya bir grup değil demokratik haklarını kullanan herkes tarafından oluşacak. Yani işçi sloganı gibi üreten de biz tüketen de biz olacağız"ı "seçen de biz seçilen de biz yöneten de biz" noktasına taşıyacağız. Oto kontrol mekanizması da ortak değerler üzerinden sağlanacak.

Peki bu ortak değerler nelerdir?

Bulunduğunuz mahalle veya köy ile anlatmak gerekirse; tüm mahalle veya köy sakinlerinin ihtiyaçlarına yönelik istek ve çözümler diyebiliriz. Basitten karmaşık yapıya doğru giderek anlatmaya çalışırsam: Mahallenin tüm sokaklarının temizliği, güvenliği ortak değerdir. Alt yapısının sağlamlığı, imar uygulamalarının erişilebilir yani engelsiz olması, mahalle içinde alt gelir seviyesinde olanların gelir seviyesini arttıracak iş imkanları, tasarrufu teşvik edici israfı önleyici aile ekonomi eğitim ve öğretim uygulamalarının hem teorik hem de pratiğinin yapıldığı atölyeler, kooperatifler açılması, park bahçe ve peyzaj düzenlemelerinin yapılması, inançlarını yaşayabilecekleri alanlar ve sokak hayvanlarının hakları da dahildir.

İşte bu ortak değerlerin olmasını isteyen herkes kendiliğinden yönetimin içerisinde olacaktır. Kişiler arasında illaki üslup farkları ve çıkar çatışmaları yaşanacaktır. Bu ortak değerler yönetimin şeffaf ve hesap verilebilir olmasını sağlayacaktır.


Tavsiye yazı : Halk Ucuz Sever...


Yaşadığı yer ile ilgili bu ortak değerleri savunan herkes bir araya gelmeli ve andropinokrasiyi hayata geçirmelidir. 


Yönetimden şikayeti olanlar artık kolektif yönetimi benimsemeli, kolektif muhtar adaylarını, encümen üyelerini ve başkanlarını seçmelidir. Bu hareket yapılmadığı sürece şikayet edenler şikayet ettikleriyle kalacak ve güce sahip olanlar tarafından istenmedikleri şekilde yönetilmeye devam edecektir.

Andropinokrasi işte burada anlamını ortaya çıkarmaktadır. Şikayetçi ve ortak değerler etrafında çözüme sahip olan kişi ve kişiler bugüne kadar kurulmuş parti, dernek, sivil toplum örgütleri gibi örgütlenmelidir. Bu örgütlenme hiçbir zaman ast üst ilişkisine dönmemeli ve herkes ortak değerler için çalışmalı kişisel çıkarlar gözetilmemelidir. Bir muhtar, encümen üyesi, belediye başkanı seçimi için ortak aday sadece demokrasinin demokratik olmayan uygulamasına uyulması gereken bir kural için belirlenmeli ama bu adayların seçimi kazandıktan sonra yönetimi halkla birlikte yöneteceğine dair anlaşmalar  hukuk mahkemelerinde geçerli olacak şekilde yapılmalıdır.

Sonuç olarak bu yukarıda yazılanlar için şikayet edenlerin harekete geçmesi ve ortak değerler üzerinden birliğini oluşturması gerekmektedir. Harekete geçilmediği taktirde kaybedilen her yönetimden oluşacak sıkıntılardan şikayet etme hakkını kaybedecektir. Kandırıldım diyemeyecektir. Unutmamalıyız ki ülkemizde "Atı alan Üsküdar'ı geçti" atasözü ile seçimi kazandıktan sonra kazananlar tarafından söylenen "Seçimler için verilen vaatler seçilene kadardır" sözlerini unutmamak lazım.

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.