NAZIM HİKMET "SALKIM SÖĞÜT" ŞİİRİNDE NE ANLATMIŞ
Şiir iyi ya da kötü
birçoğumuzun hayatına dokunmuştur. Genellikle duygularımızın gizli sırdaşıdır
mısralar. Hele ki biz millet olarak okumak
yerine yazmayı tercih ettiğimiz için dünyanın en çok şiir yazan milletiyiz
diyebiliriz. Çünkü şiir yazmak en kolay iştir bize göre. Biraz duygunuz ve
bildiğiniz beş yüz kelime varsa her şey tamamdır. “Sonsuz maymun” teoremini bilir
misiniz? “Sonsuz maymun, bir daktilonun sonsuz
süre boyunca gelişigüzel basan bir maymunun belirli bir metni neredeyse kesin
olarak yazabileceğini ortaya koyan matematik teoremidir” Bizim okumayan şairlerimiz bu teoremi daha kolay bir hale getirebilir herhalde.
Tabi
bizde okurluğun da iki hali vardır. biri entelektüel görünebilmek için
yapılandır ki, bu güruh okuduğunu da pek anlamaz desek yalan olmaz. “eee şimdi
ne anlatıyorsun” diyeceksiniz. Yazı girişinin konuyla ne alakası var.
Geçenlerde Nazım Hikmet’in “salkım söğüt” şiirini sosyal medya ortamında paylaşılmış. Ve bizim okurlar şiirin ne anlatmak istediklerini yazmışlar. Özellikle, sevdiğim noktasına virgülüne ezbere bildiğim şiirle ilgili yazılanlar beni çok şaşırttı. Biz çok duygusal bir milletiz demiştim. Bu duygusallık hayranlık duyduğumuz insanlara gereksiz yüklemeler yapmamıza neden oluyor. Nazım Hikmet’in siyasetinin. Duygularının önünde gittiğini düşündüğümüz için; şiirde köpükler kızıl orduya, geride kalan köpük ise yoldaşa, ve dere de komünizme benzetilmiş. Google amcaya sorduğumda ise benzer yorumlar kopyala yapıştır olarak karşıma çıktı. Nazım, şiirin altında sosyalizm vurgusu yapmıştır. ve bunu çok güzel açıklayan yorumcularda okudum fakat şiirin temelinde duygu siyasetin önündedir. yazar belkide bir piknik gününde öylesine başladığı bu şiire sonradan siyasi anlam yüklemiş de olabilir.
“Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!”
Şiirde söğüt ağacının dallarının suya değdiği bir akarsu ve
atlılara benzettiği köpüklerden ilham almıştır. Bir köpük, köpük grubundan ayrılıp
suyun akıntısız bölümünde kalmıştır. Yani: sırtını salkımsöğüt ağacına yaslamış
bir şair, ilham perisini beklemektedir. Köpüklerin verdiği ilhamla şiiri
yazmıştır. Sonra yine gayet insani bir şekilde uykusu geliyor.
“Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...”
“Akarsuyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!”
Zaten sarı saç ve mavi göz bize yazarın kendi hikayesi olduğu hissini veriyor. Ve yavaş yavaş gelen huzurlu bir uyku! şiirin altındaki siyasi söylem tartışılabilir fakat, üst söylem gayet basittir.
Yorum Bırakmak İster misiniz?