Header Ads


HAREMDEN MEKTUPLAR


Bu yazı serisi, tarihimizde yepyeni bir ufuk açacaktır, çünkü bugüne kadar meçhul kalmış birçok tarihi hakikatleri ancak bu yazı serisi ile öğreneceğiz. Ve bu yazı, ; Osmanlı haremi için bugüne kadar yazılanların ne kadar; hayal mahsulü ve uydurma olduğunu da meydana koyacaktır. Yine bu yazıda, birçok Osmanlı sultanlarının bugüne kadar neşredilmemiş mektuplarını ilk defa okuyacaksınız.

Osmanlı haremi için bugüne kadar yazılanların ne kadar; hayal mahsulü ve uydurma olduğunu da meydana koyacaktır.

YENİ zamanların en kuvvetli imparatorluklarından birisini kuran Osmanlıların; üç kıtada da, ülkelere hükmettikleri, herkesçe bilinen malum bir gerçektir. 

Osmanlıya hükmeden hükümdar, nam ve şanına lâyık bir sarayda oturur, sefer dışında imparatorluğu buradan idare ederdi. Bursa ve Edirne sarayları bir tarafa bırakılırsa, İstanbul’da Fatihin yaptırdığı eski veyeni saraylar, devirlerinin en güzel binalarıydı. Bilhassa Kanunî ve ondan sonraki hükümdarlar, Sarayburnuna inşa ettirilen yeni saraya birçok kasırlar ilâve ettirerek burasını ikinci bir İstanbul haline koydular. Boğazdan ve Adalardan bakılınca serviler arasında yükselen kurşun örtülü kubbelerin, çeşitli ağaç ve çiçekler altındadır. Sirkeci istasyonunun karşısındaki burundan, Ahırkapıya kadar uzanan sahil şeridinin üzerinde mermer direkli, kurşun kubbeli köşklere baktıkça insanın gönlü açılır, ruhu şenlenirdi. Sahilden Mecidiye köşkünün bulunduğu yere kadar uzanan geniş arazi, setlere ayrılmış, her şeddin üzerine nefis panjurlu ve dantelli köşkler yapılmıştı. Köşklerin etrafında bahçeler, bahçeleri birbirinden ayıran tahta duvarlar vardı. Her köşk, bahçesinde havuzlar, içlerinde pırıl pırıl parlayan fıskiyelerle yıkanırdı. Havuzların kenarlarındaki kameriyeler, çiçek saksıları, meyve ağaçları ve nihayet ıhlamurluklar, bu bahçelerin en güzel süsleriydi. 

Sevimli köşklerin biricik dekor ve kemeri, dünyanın çeşitli yönlerinden getirilen meyve ağaçları, lâle ve gül bahçeleriydi. Kasırlardan içeri girilince sofalar, hünkâr abdest odası, Kızlar ağası, Silâhtar ağa odaları ve nihayet kadın efendi ve valide sultana ait odalar, devirlerin en mutena yerli ve yabancı kumaşlarıyla süslenmişlerdi. Kasırların tabanını, mevsimine göre, Mısır hasırları, nihali, İran halı ve seccadeleri örterdi. Her odanın tavanında, billûr fenerler veya kandiller asılıydı. Odalarda sedirler, üzerlerinde kadife veya diğer kıymetli kumaşlardan kaplanmış minder ve yastıklar vardı. Pencereler ve kapılar, renk renk kadife perdelerle örtülüydü. Odalarda dünyanın dört bucağından getirilmiş billûr, altın ve gümüş kaplar vardı. Harem de, yukarıda izah ve tasvirini yaptığımız eşya ve mobilyalarla süslenmişti. 

HAREMDE dünyanın en güzel kadınları yaşardı.

Kadın efendiler, ikballer, usta ve kalfalar, ayrı ayrı dairelerde ya şardı. Her dairede, bir evde bulunması icap eden odalar ve mobilyalar mevcuttu. Bu odaların her yerinde, her insanın rüya ve hülyasını nefsinde toplayan ve padişahın haremine dahil olan dünyanın en güzel kadınları yaşardı. Başlarında hotozlar, göğüsle rinde en kıymetli taşlardan yapılmış ziynet takımları, bellerinde kemerler, bu su gibi akan ilâhî vücutlara ayrı birer güzellik verirdi. İnce ve narin ropların üzerine giyilmiş kürklerde, değerli taşlardan yapılmış kopça ve düğmeler de, ayağa giyilen pırıl pırıl ve çeşit çeşit renkleriyle gözleri doyuran ve dolduran minnacık terlikler de ayrıca bir zarafet ve güzellik vardı. İşte bir zamanlar dünya politikasını ve mukadderatım ellerinde bulunduran Osmanlı padişahları, kısaca tarif ve tavsifini yapmağa uğraştığımız, her birisi başlı başına bir âlem olan, böyle kasırlarda ve âlemlerde yaşarlardı. Buraya esefle şunu da ilâve edelim ki, sarayın teşkilâtı lâyıkı veçhile aydınlanmış değildir. Hattâ «Zillullah-ı fil-âlem», «Sultanülberreyn vel-bahreyn» sıfatlarını taşıyan Osmanlı padişahlarının; bunları söylemekle hiç bir zaman hepsinin iyi bir tahsil gördüğünü iddia etmeyeceğiz. Bilakis, mektuplardaki yazılarının çirkin, girift ve okunaksız olduğunu ileriye süreceğiz. Çoğunda cümle ve gramer hataları olduğunu, yayın esnasında göstermeğe çalışacağız. Kadınların devşirme olduklarını ispat edecek, hatalarını gösterecek pek çok yanlışlıklar da, mektuplar da vardır. Böyle olmakla beraber, bunların tarihte olduğu gibi, edebiyatımızın çeşitli devirlerinin üslûbunu mektup dilini ,ve tarzlarını göstermeleri bakımından, büyük kıymet taşıdıklarında, şüphe yoktur.Padişah kadın ve kızlarına ait mektuplar, Fatih ile başlamakta, Sultan Abdülâziz ile sona ermektedir. XVII ve XVIII. Yüzyıllara ait mektuplar ise pek azdır. 

Batılı ressamlar gözüyle Harem de bulunan  bir cariye.

Buna mukabil XV Yüzyılın ikinci yarısı ile XVI. ve XIX. Yüzyıllara ait mektuplar ekseriyeti teşkil eder. Bunun sebeplerini XV ve XVI asırlarda padişah kızlarının evlenince kocalarıyla beraber İstanbul’dan ayrılmalarında, padişah kadınlarının, ekseriyetle oğullarıyla beraber sancaklara gönderilmelerinde, padişahların sık sık seferde bulunmalarında; XIX. Yüzyılda ise padişahların XV ve XVI. asırlarda olduğu gibi İmparatorluk dahilinde gezilere çıkmalarında, kısa müddetler için de olsa, kadın efendi ve çocuklarından ayrı yaşamlarında; bu suretle sık sık muhaberatta bulunmalarında aramak lâzımdır. Bunları yazmakla, bizim ele geçirdiğimiz mektupların, Osmanlı padişahlarının hükümran olduğu zamanlara ait, yazılmış muharreratın hepsi olduğunu hiç bir vakit iddia ettiğimiz akla gelmesin. Bunlar, sultan, kadın efendi ve kızlarının yazdıkları mektupların belki de binde biridir. Fakat o manalı ve muammalı âlemden bize kadar geldikleri için en büyük kıymet ve haberler mahiyetindedirler.


Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.