Header Ads


OSMANLI SARAYINDA KADINLARIN GÖREVLERİ

Osmanlı Sarayı'nda Kadın

Osmanlı saraylarında kadınların yaşantısını ve özelliklerini okuyabileceğiniz ilginç bir yazı dizisidir. Kadınların çocukluk yaşlarından itibaren nasıl eğitildiği ve nerelere kadar yükselebildiğini anlatan bu yazıda kadının sarayda ki önemine değinilmektedir.  Kısaca cariyenin tanımına bakmak gerekirse: Cariye ya da halayık, farklı ülkelerden kaçırılıp özgürlükleri esaret altına, alınıp satılabilen, Bütün konularda sahibinin veya efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın.                



Padişah zevcesi olmak üzere hazırlanan ca­riyeler,
küçük çocukken Saray'a alınırdı.
 XIV. ve XV. asırlarda Osmanoğulları ha­nedanına mensup Türk padişah ve şehzadeleri, Anadolu Beylikleri hanedanlarından, bazen Hı­ristiyan hükümdar ailelerinden kız alırlardı. XV. asırda bütün Anadolu Beylikleri ortadan kalktı. Bunun üzerine cariyeler, padişah zevceliğine yükseldiler. Padişahlar, birçok mahzuru olduğu için İstanbullu ailelerden kız almaktan, onlarla akraba olmaktan çekiniyorlardı. «Sultan» denen Osmanlı prensesleri ise, ileri gelen Türk devlet adamlarıyla evlendiriliyordu. Osmanlı hane­danına mensup bir sultanla bir şehzadenin evlenmesi, çok az görülen bir olaydı. Böyle bir olay 1480'de vuku bulmuş, ondan sonra ancak 1920 ta­rihine görülmüştür.

Bu gibi tedbirlerle Osmanoğulları, cihan ta­rihinde ilk defa olarak tam bir merkeziyet sis­temi kurmuşlar, devletin hanedanın ortak malı olmayıp, yalnız hükümdara ait bulunduğu fik­rini şiddetle savunmuşlar, gerçekleştirmeyi ba­şarmışlar ve bu suretle pek azametli ve sürekli bir imparatorluk kurabilmişlerdir. Zira bu çağ­larda gerek Doğu, gerek Batı ülkelerinde devlet, hanedanın malı sayılıyor ve prensler arasında parçalanıp gidiyordu. Avrupa, XVIII. yüzyıl son­larına kadar hanedan veraset savaşlarından kurtulamamıştır. Osmanlı devletindeyse böyle bir şey görülmez.
Osmanlı hanedanının erkek üyesine, yani padişah veya şehzade oğluna «şehzade» denirdi. Şehzade, İstanbul'un fethinden önce «bey», ba­zen «çelebi» diye anılırdı. Sonradan «şehzade», bazen padişahlar gibi «han» ve «sultan» denmiş­tir. Ancak Tanzimat'tan sonra «efendi» denme­ye başlandı. «Murad Efendi, Ahmed Efendi» gibi. Hanedanın kadın üyesine, yani padişah ve şeh­zade kızma önceleri «hatun», XVI. asırdan beri «sultan» denmiş ve böylece devam edip gitmiş­tir. «Ayşe Sultan, Fatma Sultan» gibi. Bunların kızları da prenses sayılır ve «hanım sultan» de­nirdi. Sultanların oğulları «sultanzâde», kocala­rı ise «dâmâd» diye anılırdı. Dâmâdlar ve sultanzadelere, eğer paşa değillerse, «beyefendi» diye hitab edilirdi. Sultanlarla ve şehzadelerle konu­şurlarken, «efendimiz» şeklinde hitab edilirdi.
Padişah zevcesi olmak üzere hazırlanan ca­riyeler, küçük çocukken Saray'a alınırdı. Kusur­suz güzel olmaları şarttı. Derhal eğitim ve öğre­nimlerine başlanır, İslâm dinini, saray gelenekle­rini, güzel konuşmasını öğrenirlerdi. İstidatları­na göre musiki, edebiyat, yabancı dil, raks, hat­tatlık, nakış öğrenenler de çoktu. Henüz padişah huzuruna çıkamayan eğitimini tamamlamamış cariyelere «acemi kız» denirdi. Padişahın böyle bir kızla ilgilenmesi, geleneklere aykırı sayılırdı. Fakat ilgilenenler çıkmıştır.


Padişah zevceliğine yükselen cariyeye «hase­ki», XVIII. asır başlarında «kadın efendi» denirdi. Bir iki hasekinin «haseki-sultan» diye anıldığı vaki ise de, bunlar nadirdir. Kadın efendiler, bir çeşit kraliçe sayılır, fakat asla imparatoriçe sa­yılmazdı. Tek imparatoriçe, eğer hayattaysa, pa­dişahın annesi olan hanımdı-, buna «vâlide sultan» denirdi. Birkaç kadın efendi olduğu zaman, bunlar baş kadın efendi, ikinci kadın efendi... diye anılırlar ve protokolde bu şekilde yer alırlardı
 Türk Tarihinden Yapraklar/310-313
               Yılmaz Öztuna

Yazının devamını okumak için tıklayınız OSMANLI SARAYI'NDA KADIN II

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.