OSMANLI SARAYINDA KADINLARIN GÖREVLERİ
Osmanlı Sarayı'nda Kadın
Osmanlı saraylarında kadınların yaşantısını ve özelliklerini okuyabileceğiniz ilginç bir yazı dizisidir. Kadınların çocukluk yaşlarından itibaren nasıl eğitildiği ve nerelere kadar yükselebildiğini anlatan bu yazıda kadının sarayda ki önemine değinilmektedir. Kısaca cariyenin tanımına bakmak gerekirse: Cariye ya da halayık, farklı ülkelerden kaçırılıp özgürlükleri esaret altına, alınıp satılabilen, Bütün konularda sahibinin veya efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadın.
Padişah zevcesi olmak üzere hazırlanan cariyeler, küçük çocukken Saray'a alınırdı. |
Bu gibi tedbirlerle Osmanoğulları, cihan tarihinde ilk defa olarak tam bir merkeziyet sistemi kurmuşlar, devletin hanedanın ortak malı olmayıp, yalnız hükümdara ait bulunduğu fikrini şiddetle savunmuşlar, gerçekleştirmeyi başarmışlar ve bu suretle pek azametli ve sürekli bir imparatorluk kurabilmişlerdir. Zira bu çağlarda gerek Doğu, gerek Batı ülkelerinde devlet, hanedanın malı sayılıyor ve prensler arasında parçalanıp gidiyordu. Avrupa, XVIII. yüzyıl sonlarına kadar hanedan veraset savaşlarından kurtulamamıştır. Osmanlı devletindeyse böyle bir şey görülmez.
Osmanlı hanedanının erkek üyesine, yani padişah veya şehzade oğluna «şehzade» denirdi. Şehzade, İstanbul'un fethinden önce «bey», bazen «çelebi» diye anılırdı. Sonradan «şehzade», bazen padişahlar gibi «han» ve «sultan» denmiştir. Ancak Tanzimat'tan sonra «efendi» denmeye başlandı. «Murad Efendi, Ahmed Efendi» gibi. Hanedanın kadın üyesine, yani padişah ve şehzade kızma önceleri «hatun», XVI. asırdan beri «sultan» denmiş ve böylece devam edip gitmiştir. «Ayşe Sultan, Fatma Sultan» gibi. Bunların kızları da prenses sayılır ve «hanım sultan» denirdi. Sultanların oğulları «sultanzâde», kocaları ise «dâmâd» diye anılırdı. Dâmâdlar ve sultanzadelere, eğer paşa değillerse, «beyefendi» diye hitab edilirdi. Sultanlarla ve şehzadelerle konuşurlarken, «efendimiz» şeklinde hitab edilirdi.
Padişah zevcesi olmak üzere hazırlanan cariyeler, küçük çocukken Saray'a alınırdı. Kusursuz güzel olmaları şarttı. Derhal eğitim ve öğrenimlerine başlanır, İslâm dinini, saray geleneklerini, güzel konuşmasını öğrenirlerdi. İstidatlarına göre musiki, edebiyat, yabancı dil, raks, hattatlık, nakış öğrenenler de çoktu. Henüz padişah huzuruna çıkamayan eğitimini tamamlamamış cariyelere «acemi kız» denirdi. Padişahın böyle bir kızla ilgilenmesi, geleneklere aykırı sayılırdı. Fakat ilgilenenler çıkmıştır.
Padişah zevceliğine yükselen cariyeye «haseki», XVIII. asır başlarında «kadın efendi» denirdi. Bir iki hasekinin «haseki-sultan» diye anıldığı vaki ise de, bunlar nadirdir. Kadın efendiler, bir çeşit kraliçe sayılır, fakat asla imparatoriçe sayılmazdı. Tek imparatoriçe, eğer hayattaysa, padişahın annesi olan hanımdı-, buna «vâlide sultan» denirdi. Birkaç kadın efendi olduğu zaman, bunlar baş kadın efendi, ikinci kadın efendi... diye anılırlar ve protokolde bu şekilde yer alırlardı
Türk Tarihinden Yapraklar/310-313
Yılmaz Öztuna
Yazının devamını okumak için tıklayınız OSMANLI SARAYI'NDA KADIN II
Yorum Bırakmak İster misiniz?