Header Ads


Hukuk Delil İster, Kılıfçılar Hep Kazanır mı?

"Minareyi çalan kılıfını hazırlar" sözü, Anadolu irfanının derinliğinden çıkma, gözlemle yoğrulmuş bir deyimdir. İçerdiği anlam bugün, hukukun siyasallaştığı, delillerin manipüle edildiği ve güçlülerin kendi suçlarını bile meşrulaştıracak yargı düzenekleri kurabildiği bir dünyada yeniden yankı buluyor. Peki, bu görüş doğru mu? Hukuk, gerçekten "kılıf hazırlayanları" koruyan bir aracı mı haline geldi?

Bir adalet terazisi, bir kefesi sahte deliller (altın torbalar, sahte belgeler, gizli tanık maskeleri) ile ağırlaşmış, diğer kefesi hafif, içinde bir tüy, Mahkeme kararı ve zincirlenmiş bir figür. Karanlık mahkeme salonu arka planı, uzaktan sızan bir ışık. Gölgeli figürler sahte delilleri eklerken, kalabalık pankartlarla (adalet, meşruiyet) protesto ediyor. Koyu gri ve kırmızı tonlar, ışıkta mavi ve beyaz. Dramatik, metaforik, hukukun manipülasyonunu ve adaletin umudunu yansıtan bir sahne.



Hukuk Delil İster: Evet Ama Yeterli mi?

Hukuk sistemi, delil temellidir. Delil olmadan yargılama olmaz. Ancak sorun şurada başlar: Delili kim toplar? Kim sunar? Kim yorumlar? Eğer bu üzerinde uzlaşılmış ilkeler yerine güçlülerin kontrolüne bırakılırsa, delil, adaleti sağlamak için değil, zulmü meşrulaştırmak için kullanılabilir.

Bugün, bireylerin, AYM ve AİHM kararlarına rağmen hapiste tutulması, hukuk sisteminde delilin bile "bağımsız olmadığının" göstergesidir. Ya da seçilmiş bir milletvekilinin dokunulmazlık hakkını kullanamaması, yargının iktidara göre şekillendiği algısını perçinliyor.

"Kılıfçılar" Gerçekten Kazanıyor mu?

Yüzeyde evet: Hırsızlar, yolsuzluk yapanlar, muhalifleri susturanlar mahkeme salonlarından galip çıkabiliyor. Ancak bu "galibiyet", aslında bir meşruiyet kaybının ve toplumsal öfkenin büyüyen birikiminin habercisidir.

Tarih bize gösteriyor ki, hukuku manipüle edenler belki bir dönem ayakta kalabilir; ama toplumun vicdanından, tarihin hafızasından kaçamazlar. 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e, 28 Şubat'tan 15 Temmuz'a kadar bu topraklar, her dönemin "kılıfçısı"nı tanımış, çoğunu da tarihin çöplüğüne gömmüştür.

Hukuk Delil İster: Evet Ama Yeterli mi?

Hukuk sistemi, delil temellidir. Delil olmadan yargılama olmaz. Ancak sorun şurada başlar: Delili kim toplar? Kim sunar? Kim yorumlar? Eğer bu üzerinde uzlaşılmış ilkeler yerine güçlülerin kontrolüne bırakılırsa, delil, adaleti sağlamak için değil, zulmü meşrulaştırmak için kullanılabilir.

Bugün, Osman Kavala gibi bireylerin, AYM ve AİHM kararlarına rağmen hapiste tutulması, hukuk sisteminde delilin bile "bağımsız olmadığının" göstergesidir. Can Atalay gibi seçilmiş bir milletvekilinin dokunulmazlık hakkını kullanamaması, yargının iktidara göre şekillendiği algısını perçinliyor.

"Kılıfçılar" Gerçekten Kazanıyor mu?

Yüzeyde evet: Hırsızlar, yolsuzluk yapanlar, muhalifleri susturanlar mahkeme salonlarından galip çıkabiliyor. Ancak bu "galibiyet", aslında bir meşruiyet kaybının ve toplumsal öfkenin büyüyen birikiminin habercisidir.

Tarih bize gösteriyor ki, hukuku manipüle edenler belki bir dönem ayakta kalabilir; ama toplumun vicdanından, tarihin hafızasından kaçamazlar. 27 Mayıs'tan 12 Eylül'e, 28 Şubat'tan 15 Temmuz'a kadar bu topraklar, her dönemin "kılıfçısı"nı tanımış, çoğunu da tarihin çöplüğüne gömmüştür.

Geç Gelen Adalet Adalet Değildir, Evet. Ama...

"Kimi zaman adaletin gecikmesi yalnızca bireylerin değil, milletlerin vicdanında da kapanmayan yaralar bırakır. İran’da Mahsa Amini’nin başörtüsü bahanesiyle ahlak polisi tarafından gözaltına alınıp hayatını kaybetmesi, sadece bir ölüm değil; bir ülkenin kadınlarına, gençlerine ve hak arayanlarına yönelmiş sistematik bir baskının sembolüne dönüştü.

Aynı şekilde, Gazze'de çocukların üzerine yağan bombalar sadece bir savaşın değil, hukukun ikiyüzlü suskunluğunun da parçasıydı. O bombaların “meşru müdafaa” kılıfıyla sunulması, delilin kimin elinde olduğunun adaleti nasıl şekillendirdiğini açıkça gösterdi.

Daha da geriye gidersek, Amerika’nın Vietnam’a “özgürlük” getirme bahanesiyle gerçekleştirdiği katliamlar, Irak’a kitle imha silahı var yalanıyla yapılan işgal... Bu kılıflar, mahkemelerde değil ama toplumsal hafızalarda çoktan delik deşik oldu.

Bu isimler, olaylar ve ülkeler—hepsi birer mahkeme kararından, bir AYM hükmünden, bir uluslararası rapordan öteye geçerek; insanlığın ortak vicdanında kayıt altına alındı. Geç gelen adalet belki bir hayatı geri getirmez; ama gelecekte benzer zulümlerin kılıf bulmasını zorlaştırır. Çünkü hafıza, hukuk kadar dirençlidir. Bazen ondan bile daha kalıcıdır.

"Ölen öldüğüyle kalır" diyorsunuz. Doğru. Mahsa Amini geri gelmeyecek. Berkin Elvan da. Ama aynı zamanda Hrant Dink de geri gelmeyecek. Ali İsmail Korkmaz da. Roboski'de bombalanan çocuklar da. Gazze'de evlerinin altında can veren siviller de. İran’da idam edilen göstericiler de.

Ancak bu isimler, yalnızca birer trajedi değil; aynı zamanda hukuksuzluğun sembollerine, bir toplumsal uyanışın kıvılcımlarına dönüşmüştür. Her biri, toplumun adalet talebine ses olmuş, kolektif hafızada susturulamayan bir yankı bırakmıştır.

Geç gelen adalet, bireye adalet getirmeyebilir; ama topluma ders olur. Ve bu ders, bir sonraki haksızlığa karşı daha dirençli bir şuur yaratabilir. Hukukun en büyük gücü, uzun vadede "yıldızları kaydetmesidir." Yani kimin ne yaptığını belgelemek ve unutmamak.

Hukuk, Kılıfçıların Tiyatrosu Değil, Hafızanın Arşividir

Eğer bugün dava kazanamıyorsak, bu hukukun olmadığı anlamına gelmez; askıya alındığı anlamına gelir. Ama hafıza kaydı tutmaya devam eder.

Hukuk bazen yargının salonlarında değil, sokaktaki direnişte, yazılan kitapta, çekilen belgeselde, çalınan bir melodide yaşar. Ve bu "vicdan hukuku" bir gün geri dönüşü olmayan bir adaletin zemini olabilir.

Son Söz

"Minareyi çalan kılıfını hazırlar" diyorsak, onu durduramıyorsak bile, kılıfın sahteliğini belgeleyebiliriz. İşte bu belge, ileride kurulacak hakiki bir adalet sisteminin tohumudur.

Bir sonraki adım, bu sorgulamadan bir "kılıfçı düzen manifestosu" çıkarmak olacak. Çünkü bu sadece bir hukuk sorunu değil, bir ahlak ve gelecek sorunudur.

Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.