Header Ads


KONUŞTUĞUMUZA İNANMAK...

ŞAKA YAHUT MAKA

İnsanlar bir şeyler konuşurlar, anlatırlar arkasından inanırlar eğer  inanmazlar veya inanmaya hazır olmasalar anlatmazlar ya da konuşmazlar. Bu durum aslında dünyanın neden saman alevi gibi hemen alevlendiğine cevaptır. İnsanlar birbirini etkiler ama önce kendini etkiler klasik atasözü misali" aşağıda bir yalan söyledim.Yukarıya çıktım kendim de inandım" Niye kendi yalanına inanır insan?

Çünkü onun aklından geçmiştir, o fikre bir şekilde sahiptir, mülkiyet hakkı vardır "bak bende düşünmüştüm bu işte bir bit yeneği olduğunu ya da ben farketmiştim aslında" olayıdır. Birey olduğu için sahipliği 1 kuruşken bu yalan doğruymuş gibi anlatıldığında binlerce liraya yükselir sahipliği çünkü yalan olduğunu bilse bile o yalanı o söylemiştir ve gerçeklik payı varmış ki aşağıdan yukarıya çıkana kadar değer olmuştur inanmaya. İşte biz bu yüzden sevmeyiz bizden çok bilen bizim gibi olduğunu düşündüklerimizi çünkü onlar bizim gibidir ve bizim düşündüklerimizi bildik sandıklarımızı veya yalanlarımızı elimizden alırlar ve arkasına kendi bildik sandıklarını, yalanlarını,düşüncelerini verirler madem bizim gibiler neden onların düşüncelerini kabul edelim ki...


Nereden nereye, aslında yazmak istediğim birçok konu hakkında konuşmayı seven biz insanlar aslında konuştuklarımızın çoğunu araştırmadan, birazcık bilgiyle, yada bilgisine güvendiğimiz kişilerden duyduğumuz, okuduğumuz için doğruymuş ya da yanlışmış gibi konuşmamız aslında bu dünyanın birçok sıkıntısının sebebidir demekti.

Yıllar önce Çetin Altan'ın yazdığı bir köşe yazısını okuyunca aklıma gelen bu düşünceleri paylaşayım dedim...

ŞİMDİYE Kadar edindiğimiz izlenim odur ki, bizim, konuşurken en korktuğumuz şey, tanımlama yapmaktır. Şöyle bir düşünün, konuşurken tanım- lamalara önem veren kaç yakınınız var?.. Yani "Bilim’derken bilimin tanımlamasını, "Kurnazlık" derken, kurnazlığın tanım- lamasını, "Kemalizm" derken, Kemalizmin tanımlamasını yapma gereğini duyan kaç kişi tanıyorsunuz. Neyi ne kadar bildiklerini bilmeyenler, özellikle tanımlama yapmaktan bir veba salgınından korkar gibi korkarlar.. Size bir gazeteci tuzağı öğreteyim... Yukarılardan atıp tutan biriyle ahbaplık ederken lafı bir yerde şıp diye kesin... Ve onun anlatıp, önermekte olduğu konular içinde, hızlı hızlı geçen bir kavramı ense kökünden yakalayarak, kendisine, tanımlamasını sorun...  İnanın, çok şeyler bildiklerini sananların, aslında bir tanımlama yapmakta bile ne ka- dar becerisiz kaldıklarını göreceksiniz. Tanımlama yapmadan konuşmak, düşünmeden konuşmakla eşdeğerdedir. Bir anlamda "Yerse'ye girer... Bilmediği, düşünmediği konularda, hava basmak için, şark şarlatanlığında perende atmak da denebilir buna...
 * ★ *
YALNIZ hava basmanın da bir keyfi vardır... Konuştuğun konunun anhasını, minhasını karşındaki bilmiyorsa, aslında son de bilmiyorsan, bilgili görünüp karşındakini hayranlığını kazanmak için ne yaparsın? Genellikle çok kişi ne yapıyorsa onu yaparsın, yani kıtır atarsın... Ben gençliğimde bir konuşmayı sağlama bağlamak gerektiği zaman. "Balzac'ın dediği gibi...” derdim... Herkes de hiç karşı çıkmadan sirk eğitiminden geçmiş fok balığı gibi hemen başını sallardı.
— Bir toplum ki, sanatçılarına gereken önemi vermez, uygarlık merdiveninde çıktığı basamakların tadını çıkarmak yerine, daha önde tırmananların poposunu durmadan koklamakla yetinir Balzac'ın dediği gibi...   Balzac ne diyor, Balzac "Aşk’'a fırlatılan her tükürük, doğanın rüzgârıyla tükürenin suratına yapışır, diyor...
—    Balzac parasızlığı yenme olanağınız bulunabilir, ama doğuştan salaksanız, kendinizi yenme olanağınız yoktur, diyor...
—    Balzac’a göre yarına umutla bakanlara, gününü iyi yaşayanlar nanik yaparlar...
—    Balzac, yarının umudunu İçinde duymayanların yaşadıkları günün güneşinde ısınamayacaklarını, söylüyor...—    Mutluluğu ararken yaşamınızı yitirmeyin, diyor, Balzac... —    Balzac’ın en önemli sözü şudur, başkalarına yaşamı öğretmeye çalışanlar, genellikle en az yaşamış olanlardır. Çünkü, daha yoğun yaşamış olsalardı bunun öğretilemeyeceğini bilirlerdi... —    Balzac'a göre kadınlar alıcıdırlar. Verici görünmeleri ondan daha zevk almalarındandır. —    Balzac ya ağaç olun ya mobilya, kereste kaldığınız sürece suçu daima başkalarında ararsınız, diyor... 
BÖYLE kuru sıkı kafadan uzaya, torpili ışınladın mı, kimse kalkıp da:
—    Nerede diyor, diye sormaz... Kendisinin bir şey bilmediği ortaya çikacak, diye, korkar da sormaz. Oysa kuru sıkı attığını tahmin ettiğimize durmadan sorular sorun, inanın çok eğlenir- siniz...
—    Eflâtun'un dediği gibi...
—    Nerede dediği gibi...
         —    Aristo boşuna, "Yatmadan ünce ayak- larını yıka" dememiştir.
      —    Nerede demiştir ki bunu?..
  —    Gogol’un en Önemli yönü gerçeğin ya- lın yüzünü mizahın pudrasına batırmasıdır...
—    Bu yargıya nasıl vardığınızı bir örnekle lütfen göstersenize...
Bu tür sorular eğlence dozunu aşınca, hızlı tartışma ve kavgalar dahi çıkabilir ki. o da kültür adına İnsanlığın verdiği savaşımın içinde sayılabilir...
* ★ *
TANIMLAMA yapmaktan kaçarak konuşmanın tek yararı, kafası karışık olanların kafasını daha da karıştırarak, pek belirgin olmayan bir yeteneği kanıtlayı vermiş gibi görünmektir. Tanımlama yaparak konuşmanın yararı ise, ukalalık voltajının yüksekliğinden ötürü akıllı dinleyicileri kaçırıp enayileri dilediğin sürece ağzının içine baktırmaktır...
Tanımlama yapmak veya yapmamak...
Yapsan da yapmasan da. üşüttüğün zaman nezle olmanın önüne geçemezsin... Kültürün genişliği hiç değilse bir nezleyi önlemeliydi...  Cetin Altan "Şeytanın Gör Dediği" 04.02.1981 Milliyet

Düşünmek ve Paylaşmak Dileğiyle...



Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.