OTOBÜS
Çocukluğum otobüs yolculuklarıyla
geçti. Babamın görevi icabı bir çok ilde
yaşadık. Çocukluğumun en güzel anlarıydı bunlar. Yaz vakti yollara düşüp
trenlerle otobüslerle. Minibüslerle melekete göçerdik. Üç aya yakın sürerdi bu
tatiller bol Güneş, tatil, deniz ve haylaz arkadaşlar demekti. Bu yolculuklar güzeldi. Küçük yaşta bir
insanın aklında terminaller, dinlenme tesisleri ve sürekli değişen tabiat
hallerini anlaması ve ruhundaki ilk gezgin heveslerin olmasını sağlıyordu.
1988 yılı haziran
ayının sonlarına doğru evde heyecanlı bir telaş başlamıştı. Yazlık kıyafetler.
Oyuncaklar. Deniz gereçleri, birer birer
çantalara konuyordu. Hediyeler eşyalar vesaire. Babam her zamanki gibi oturmuş
bekliyordu. Bir çorap dahi koymazdı çantasına. Onun bu heyecansız halini ben onun
o anki yaşını geçtiğim halde anlayamıyorum. Biletleri bile son dakikaya
bırakır; birçok sefer ayrı yolculuk yapmamıza neden olurdu. Valizler toplandı.
Son kontroller yapıldı. Sigortalar indirildi vanalar kapatıldı, tüplerin başlıkları
söküldü. Anahtar yan komşuya verildi. Vedalaşmalar su dökmeler.
Eskişehir’in bir
ilçesinden Hatay’a gidiyorduk bulunduğumuz yerin ufacık bir terminali vardı.
İki dükkân, onlarca tabela. Babam her
zamanki gibi biletleri geç almıştı. Annem
ve kız kardeşim bir koltukta babam ve ben ayrı koltuklarda. Durakta valizler,
poşetler ve yüzümüzden eksilmeyen bir gülümseme vardı. Otobüs otogara yaklaştı.
Çift kanatlı kapısı açıldı. Muavin tek koluyla kapının borusuna asılmış yarıya
kadar aşağı sarkmış kravatı dalgalanıyordu. O yaşlarda bu adamlara hayrandım muavinler
çevik maymun gibi adamlardı. Daha otobüs durmadan atlayıp bagaj kapağını açıp, şovunu yapmaya başlamıştı. Kalkışta da muavin bilerek geç kalır, otobüs
hızlanırken akrobatik bir hareketle otobüse binerdi. Bu her durakta her molada
geçerliydi. Yerlerimize kurulduk. Akşamüzeri saat dört civarıydı. Ben koridor
tarafına oturdum yanımda suratsız bir adam vardı. Koltuğa yayılmış oturuyordu.
Beni görünce memnuniyetsiz doğruldu ve arkasına döndü. Bu iyiye işaretti yol boyu konuşarak yolu
izlememe engel olacak kimse olmayacaktı. İç Anadolulun bu kurak sarı ve terk
edilmişçesine yalnız steplerinin ortasından ilerliyordu otobüs. Muavin lakayt
ve hovarda kılıklıydı. Hava sıcaktı sık sık yolcular su istiyordu. Muavin her
seferinde oflaya puflaya getiriyordu suyu. Bende su istedim muavin yüzüme
suratsızca baktı. Sonra diğer sularla birlikte getirdi suyu. Naylon poşet içine
paketlenmiş suyu aldım. Şimdi gözümüze tuhaf geliyor. Tuz paketi gibi bir
naylondan su içmek. Suyun Yanında bir
pipet verdi. Pipeti naylona saplamak çok kolay olmuyordu. Otobüsün üzerine
yayılmış keskin bir sigara kokusu vardı. Bir tiryakinin içtiği kadar sigara
içiyordum bu duman altı otobüs koltuklarında. Babamın elbisesine sinmiş sigara
kokusu sadece bu yolculuklarda kokmazdı bana. Babam o zamanlar kısa Maltepe
sigarası içerdi. Kırmızı beyaz paketi jelatiniyle. Çikolata paketi gibi tatlı
bir his oluştururdu bende. Neyse ki hiç içemedim. İnsanlar bencilce sigara içer koltuk
arkalarındaki küllükler dolar dolar boşalırdı. Yollar tek yön gidiş gelişti. Şoför
bazen sollamalarda mesafeyi kısa tutar. Karşıdaki arabanın selektörleri ardı
ardına yanar. Ve bizim şoför ani bir manevrayla kendi şeridine kırardı
direksiyonu. Her seferinde bütün otobüs
dikkat kesilir. Ön taraflarda yolu görebilmek için kafalar yükselir sonrasında
bir iki söylenme cıklama sonrası olay unututulur bir sigara yakılırdı. Otobüs Ankara
terminaline girdi. Bu küçük terminal her zaman bende kirli bir hava uyandırmıştır.
Bu terminalle ilgili tüm anılarımda kararmış kirli betonlar oluşur. Ankara
yolcuları teker teker binmeye başladı. Yaşlı seksen yaşlarında bir çift el ele
tutuşmuş koltuklarını arıyorlardı. İkisi de zayıf sesleri kesik kesik çıkıyordu.
Adamın üzerinde kahverengi bir pantolon vardı kemer iyice kıstırılmış, pantolon
yukarıya kadar çekilmişti. Yazın sıcağına aldırmadan üzerine bir hırka
giymişti. Yaşlı teyzede aynı şekilde güler yüzlü ve tatlıydı. Erkenden
koltuklarına oturdular. İnsanlar yaşlandıkça daha ihtiyatlı davranıyorlar
galiba. Yarım saat önceden oturup otobüsün kalkmasını beklemeye başladılar
kadının elinde bir yelpaze sık sık yelpazesini sallıyor yüznün terlemesini
önlüyordu. İhtiyar amcanın elinde ise mavi işlemeli bir havlu bululuyordu. Bir
yandan içeri musallat olan sinekleri kovuyor bir yandan havluyla serinlemeye
çalışıyordu. Benim oturduğum koltuk sağ taraf, koridor kısmıydı. Yaşlı amca ve
teyze ise sol arka koltukta oturuyordu. Otobüs kalkmaya yakın yan koltuğun yolcularıda
geldi çok şık giyimli bir çift gözlerinde güneş gözlükleriyle sanki
podyumdaymışçasına ilerlediler. El çantalarını üstteki telli raflara koyup
yerlerine kuruldular. Kadın sarışın orta yaşlı çok güzel bir kadındı. Kalın
dudakları ve hoş bir burnu vardı. Saçları fönlü ve kabarıktı. Zarif
parmaklarıyla gözlüğünü çıkardı kutusuna koydu. Yüzük parmaklarının ucuyla
kaşlarına sürdü parmaklarını. Parmaklarını şıklatır gibi birbirine sürdü. Elleri güzel ve inceydi. Tüm otobüsü hafif
çiçekli bir parfüm sarmıştı. Döndü sevgiyle kocasına baktı. Kocası da yakışıklı
ciddi görünüşlü biriydi. İnce yüzündeki pos bıyığı kendine yakıştırmıştı. Yüzük
parmaklarında kocaman iki altın yüzük vardı. Gri parlak bir takım elbise
giymişti. İçinde siyah bir gömlek. Parlak takımlar o sene moda olmuştu. Ve
hayli şık görünüyordu. Ceketini çıkardı. Tersten katlayıp üst göze özenlice
koydu. Elini gömleğinin cebine attı uzun malbora sigarasını ve sarı altın rengi
çakmağını çıkardı. Eşi ve kendi birer sigara yaktı. Otobüs hareket etti yavaş
yavaş. Sigaralar birbiri ardına yanmaya devam etti. Hemen arkalarındaki ihtiyar
söyleniyor. Dumanı dağıtmak için elindeki havluyu bir pervane gibi sallıyordu.
Çift ihtiyarı duysada aldırmıyor peşi peşine sigara yakıyordu. Otobüs zaten
duman içindeydi. Ama en duman altı olan yer bizim koltuğumuzdu. Yollar bozuk ve
rahatsızdı. İlerleyen saatlerde çift ikinci paketi açıp hiç durmadan içip
konuşuyorlardı. İhtiyar amca arada kızıp “paf kürrükler “ sizi deyip geri
yaslanıyordu. Neyse ki ikinci paketlerini bitirip sessizliğe büründüler. Bende
çocuksu hayallere dalmıştım ilk günün özlemini. Hazırlanacak yemekleri. Ve
yazlık arkadaşlarımı düşünüyordum. Yavaş
yavaş gözüme uyku girmeye başlamıştı. Tam dalacakken kükreme gibi bir horlama sesi
geldi. Tüm yolculuk boyu sigarasıyla bizi perişan eden adam şimdide kükreyerek
uyumaya başlamıştı. Genede uyumaya çalışıyor. Sesi unutmaya çalışıyordum.
Gürültü gittikçe artıyordu. Karısı adama alışkındı besbelli hiç gürültü
yokmuşçasına rahatça uyuyordu. Gecenin yorgunluğuyla sesi unutmaya çalıştım.
Göz kapaklarım düşmeye başladı. Her şey bir rüya gibiydi. Horlamalar, motor
gürültüsü, bozuk yolda sallanan koltuklar. Birden suratımda bir acı hissettim.
Sanki yüzümde bir tokat patlamıştı. Gürültüyle uyandım. Benim gürültüm horlayan
adamıda susturdu. Derin bir sessizlik vardı otobüste. sağıma soluma baktım
herkes uyuyordu. Yaslandım koltuğa tekrar ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Bir dakika geçmedi ki yeniden kükreme başladı. Sinir bozucu bir sesti. Ama
uykusuzluğum bu sese dayanabilecek kadar çoktu. Gözlerim yavaş yavaş kapandı.
Gene yüzerime inen tokatla uyandım refleksle gene bağırmıştım. Adamın horultusu benim bağırışımdan kesildi
yine. “Kim vuruyor” diye ortaya sordum. Herkes uyuyordu dikkatlice herkesin
yüzüne baktım. Kimseden çıt çıkmıyordu. Tekrar koltuğa kuruldum çok kısa sürdü
bu sefer uyumak. Yandaki adam gene horlamaya başladı ama etkilemiyordu artık
beni. Tokatlar, uyanmalar, horlamalar defalarca oldu. Beşinci tokattan sonra
uyumadım. Beklemeye koyuldum. Yan oturmuş bekliyordum. Uyumamak için kendimi
zor tutuyordum. Kükreme sesi tekrardan duyuldu. Acımasızca bir sesti bu. Tüm
otobüse yayılan herkesi rahatsız eden iğrenç bir sesti. Arada bir ani çıkış
yapıp. Bakıyordum arkaya doğru. Tam kafamı çıkardım arka koltuktaki adama bakarken.
İhtiyar amcayla göz göze geldik. Elindeki mavi işlemeli havluyu iyicene havaya
kaldırmış. Suratıma patlatmak üzereydi. Yüzüme baktı birkaç saniye sonra
horlayan adama baktı. Tekrar bana baktı havluyu indirdi. İçten kahkahalarla
gülmeye başladı. Karısıda gülmeye başladı. Sonra arka koltuklardaki adamlarda
katıldı gülüşmeye. İhtiyar elinin tersiyle avucunun içine vuruyor. Gülmeye
devam ediyordu. Bir anda kükreme tekrar duyulunca ihtiyarın gülmesi kesildi
ciddileşti. Yan gözle horlayan adama baktı. Sonra işaret parmağını dudağına
götüerek “şşşşşşş “ dedi sonra” yavrum önüne dön uyuyormuş gibi yap” dedi. O
anda arka koltuklardaki tüm yolcular bir anda uyuyormuş gibi şekillerini
aldılar. İhtiyar, elindeki havluyu bir
kovboy gibi çevirdi, çevirdi, çevirdi horlayan adamın yüzünün ortasına sert bir
şekilde yapıştırıp hemen uyuyormuş gibi koltuğuna yaslandı. Horlayan adam “ ne oluyor
lan” diyerek uyandı. Uyku sersemliğiyle teker teker herkesin yüzüne baktı. Ben hahkaha patlatmamak için bacağımı cimcikliyordum
sürekli. Bakındı koltuğa yaslandı az sonra horlamaya devam etti. Sabaha kadar
uyku uyuyamadım belki ama arka sırada oturanlar için müthiş bir eğlence olmuştu
bu olay. Otobüs adana terminaline girdiğinde sabah olmuştu. Öndeki adam
kızarmış yüzünü ovalayarak otobüsten indi.
Yorum Bırakmak İster misiniz?