Header Ads


OSMANLI'DA SALTANAT ARABALARI



 Saltanat arabalarının en süslü ve muhteşem olanları Üçüncü Sultan Ahmet zamanında ortaya çıkmıştır.

Osmanlı Saltanat arabaları

İlk Osmanlı Padişahları, harb meydanlarında at oynatmayı severlerdi. Araba ile gezmek daha ziyade saray kadınlarına ve sultanlara hasredilmişti. Hattâ bazı padişahlar, şehir içinde arabaya binmeyi yalnız kendilerine ve saraylılara mahsus bir imtiyaz haline sokmuşlardı.


 
 Bir gün, araba ile Davutpaşa taraflarında dolaşan Deli İbrahim'in önüne ansızın  bir araba çıktı. Bunu mühim bir hâdise telâkki eden padişah, emirlerinin icra edilmemesinden dolayı küplere bindi. Saraya, Divan-ı Hümayuna birbiri arkasına adamlar göndererek Sadrıâzamı çağırttı. Neye uğradığını anlayamayan zavallı Sadrıâzam Salih Paşa, bir ata binerek Davutpaşaya koştu. Deli İbrahim, Sadrıazamı karşısında görünce büsbütün çıldırdı ve avazı çıktığı kadar haykırmaya başladı:
 
 «— Ben arabalara yesağ etmişken niçin benim tenbihim tutulmaz. Ben padişah değil miyim!» diye ortalığı çınlattı.

 Biçare Sadrıazam yalvardı, yakardı. Padişahın ayaklarına kapandı, fakat söz geçiremedi. Deli İbrahim:


 «— Tez boğun!» diye feryat ederek çırpmıyor ve tepiniyordu. Etraftaki ağalar, hademeler ne yapacaklarını şaşırdılar. Sadrıâzamı öldürmek için, ele geçirdikleri kuyu ipini biçarenin boğazına takarak boğdular.

 Bu hâdiseden sonra arabanın ehemmiyeti büsbütün arttı ve saraya mahsus bir ihtişam vasıtası olarak yıllarca İstanbul halkının gözlerini kamaştırdı durdu.

 Saltanat arabalarının en süslü ve muhteşem olanları Üçüncü Sultan Ahmet zamanında ortaya çıkmıştır.



Dış görünüşleri son derece güzel nakışlarla ve sanatkârane oymalarla süslenen arabaların iç kısmı da rengârenk atlas kumaşlarla döşenir, yumuşacık kuştüyü döşemeler konurdu. Bu sanatkârane oymalar, aynı zamanda kafes vazifesi de görür, hariçten bakanlar içeride bulunan sultanların yüzünü seçemezlerdi. Arabanın arkasındaki saray ağalarına mahsus mahalde Arap harem ağaları yer alır, kırmızı ipekli elbiseler içinde kol bağlayarak ayakta dururlar, fıldır fıldır etrafı tetkik ederlerdi. Ekseriya dört, bazan da altı iri at tarafından çekilen bu arabalar, şehir sokaklarından geçerken bir hâdise olur, herkes yerlerinden fırlar, güneşin ışıklarıyla pırıl pırıl yanan atların altın başlıklarını, arabaların göz kamaştıran altın yaldızlı nakışlarını hayran hayran seyrederlerdi.

 O devirdeki arabalardan en güzeli Fatma Sultanın düğünü için yapılan saltanat arabası idi. Bu araba İstanbulda Türk işçileri tarafından çok sanatkârane bir surette işlenmiş, yalnız demir aksamı, tekerlekleri dışarıya yaptırılmıştı.Araba hiç sallanmaz, bozuk yollarda bile içindekiler rahatsız olmazlardı. Damat İbrahim Paşa ile evlenen Fatma Sultanın düğününde kullanıldığı rivayet edilen bu araba, Topkapı Sarayı Müzesinin Arabalar dairesinde teşhir edilmektedir.

 İstanbulda saltanat arabalarının en çok göz kamaştırdığı devir, Lâle Devridir.


 Dört atlı muhteşem saray arabaları Sâdâbat ile Topkapı Sarayı arasında sık sık gidip gelirler, sarayda güneş görmemiş güzel sultanları ve servendam saray mensuplarını bu güzel mesireye taşırlardı. O devirde İstanbul halkının dilinden düşmeyen muhteşem arabalardan biri de «Aynalı Araba» diye şöhret bulan, yanları ve tavanı tamamen kalın camlardan vücuda getirilmiş bir saltanat arabası idi. Bu arabanın dış kısmı son derece sanatkârane sedeflerle kaplanmıştı. Güneşin ışıkları bu sedeflere ve parlak camlara çarptıkça etrafta akisler yapar, ve bir güneş parçası gibi pırıl pırıl yanarak ihtişamla yoluna devam ederdi. Bu parlak arabanın içinde bulunan sultanların elbise ve mücevherleri de ayrıca göz kamaştırır, bu harikulâde güzel manzaranın seyrine doyum olmazdı.Saltanat arabalarının atları en heybetli ve cins atlardan seçilir, koşumları, başlıkları göz kamaştırırdı. Bilhassa arabacıların parlak sırmalı ve kırmızı çuhadan elbiseleri görülmeğe değerdi.

 Saltanat arabaları içinde Sultan Azize ait olanlar da gayet muhteşem şeylerdi. Sultan Aziz, Paris seyahatinde bu arabalardan birini de beraberinde götürmüş, seyranları esnasında Paris halkının, Fransız madamlarının gözlerini kamaştırmıştı.


 Abdül'aziz, herhangi bir suikast ihtimaline karşı bu arabanın pencerelerine çelik zırh kapaklar yaptırmış ve onları da döşeme rengindeki atlas kumaşlarla kaplatmıştı. İstendiği zaman bu kapaklar pencerelere takılır, hariçten atılan kurşunlar bu zırhları delip geçemezdi.
Sultan Abdülaziz'in meşhur saltanat arabalarından biri

 Abdül'azizin muhtelif arabaları vardı. Bunların hepsi de İtalyadan veya Fransadan getirtilmişti. İçi son derece rahat ve hiç sarsmıyacak bir surette yapılmış olan bu arabaları çeken atlara takılan eğerler bile son derece yüksek birer sanat eseriydi.

 Saltanat arabaları içinde Abdülhamide ait olanları da merak etmeğe ve görülmeğe şayandır. Alman İmparatoru İkinci Vilhelm İstanbulu ilk defa ziyaret ettiği zaman,Abdülhamit kendi armasını taşıyan arabalardan biriyle hükümdarı Dolma-bahçe rıhtımından almış ve Yıldız Sarayına kadar yanında götürmüştü. Bu araba, İmparator İstanbul-da bulunduğu müddetçe kendisine tahsis olunmuştu. Topkapı Sarayı Müzesinin arabalara ayrılan kısmında bu tarihi araba da bulunmaktadır.


 Abdülhamide suikast yapıldığı esnada içinde bulunduğu araba da çok şayanı dikkattir. Hususî fren tertibatiyle teçhiz edilen* bu araba, içinde bulunan tarafından istendiği saniyede derhal durdurulabil-mektedir. Rivayete göre Abdülhamide yapılmak istenen meşhur suikast günü, Padişah cuma namazından çıkınca yolu üzerine konulan bomba patlar patlamaz arabanın frenlerini derhal kullanmış ve olduğu yerde durmasını temin ederek korkunç bir paniğin önünü almıştır.

 Saltanat arabaları içinde Pertevniyal Valide Sultana ait araba da son derece şık ve zariftir. Bu araba Fransanın meşhur araba fabrikalarından Binder Freres fabrikasında yapılmıştır. Oymaları gayet sanatkâ-ranedir. İç döşemeleri ve perdeleri al atlastan yapılmış arabanın kapısında saltanat arması bulunmaktadır. Araba gayet rahat, ve hiç sarsmıyacak şekilde imal edilmiştir.

 Topkapı Sarayı Müzesindeki arabalar arasında Keçecizade Fuat Paşaya ait bir araba daha vardır ki içinde Fuat Paşanın Abdülazizin Paris'ten getirdiği söylenen meşhur araba (Bu arabanın ön penceresine içeriden çelik kapak konulur ve kurşun işlemez) o devrin üniformasiyle balmumundan bir heykeli vardır. Heykel Pariste sureti mahsusada imal olunmuştur.

 Zamanımıza kadar kalabilmiş olan bütün saltanat arabaları bugün Topkapı Sarayı Müzesinin arabalara ayrılan kısmında teşhir edilmektedir. Burada aynı zamanda gayet kıymetli at başlıkları, eğer takımları, yabancı devletler tarafından hediye edilen eğerler de bulunmaktadır.

 Sultan Hamit devrinde İstanbulda arabalar çoğalmaya başlamış, devlet adamlarıyla zenginler Avrupadan muhtelif arabalar getirtmişlerdir. Bu vaziyet karşısında eski saltanat arabalarının da modası geçmiş, bir zamanlar gözler kamaştırarak seyrine doyum olmayan bu muhteşem arabaların yüzüne bakan bile kalmamıştı.

Cemal ERKSAN



Hiç yorum yok

YORUM BIRAKMAK DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK İLE İÇ İÇEDİR. LÜTFEN DÜŞÜNDÜKLERİNİZİ PAYLAŞIN. YORUMLARINIZLA DAHA ÇOK PAYLAŞILALIM.

www.nerdenduydun.com. Blogger tarafından desteklenmektedir.