HACI BEKTAŞ-I VELİ NİN DESTANSI, OLAĞANÜSTÜ ÖYKÜLERLE ÖRTÜLÜ YAŞAMI
HACI BEKTAŞ-I VELİ NİN DESTANSI, OLAĞANÜSTÜ ÖYKÜLERLE ÖRTÜLÜ YAŞAMI ÇEŞİTLİ YAPITLARDA ANLATILIYOR
HACIBEKTAŞ ANADOLU’DA
Hacı Bektaş i Veli nin evlenip evlenmediği konusu karanlıktır. Daha doğrusu evlendiğine ilişkin hiçbir bilgi yoktur.
AŞIKPAŞAZADE, Tevarih-i Al-i Osman'ın İstanbul baskısında Hacı Bektaş-ı Veli'yi şöyle anlatır: “Sual: Ey derviş! Bu Rum vilayetinin dervişlerini ve ulemasını zikrettin. Ya Hacı Bektaşı Sultanı niçin anmadın?"
Cevap: "Bu andığım azizler Al-i Osman vilayetinde olanlardır kim andım, bu Hacı Bekteş, Al-i Osman neslinden hiç kimse ile musahabet etmedi. Ve ondan ötürü anmadım. Hacı Bektaş kim Horasan’dan kalktı, bir kardeşi dahi var idi. Menteş derler idi. Bile kalktılar, geldiler. Doğru Sivas'a geldiler. Ve oradan Baba İlyas'a geldiler. Ve oradan Kır şehrine vardılar. Ve oradan Kayseri'ye geldiler. Kayseri'den kardaşı Menteş yine Sivas'a vardı. Orada eceli Mukadder imiş. Onu şehit ettiler. Bunların kıssası çoktur. Cem'liine ilmim yetmiştir. Bilmişemdir. Hacı Bektaş, Kayseri'den Kara öyüg'e geldi. Şimdi mezar ı şerifi oradadır. Ve hem bu Rum'da dört tayfa vardır kim misafirler içinde anılır Biri gaziyan-ı Rum, biri ahiyan-ı Rum ve biri abdalan-ı Rum ve biri bacıyan-ı Rum. İmdi Hacı Bektaş-ı Sultan bunların içinden bacıyan-ı Rum’u ihtiyar etti kim o Hatun Ana dır. Onu kız edindi. Keşf-ü kerametini ona gösterdi. Tealim etti. Kendi Allah rahmetine vardı."
Sual: "Bu Hacı Bektaş hazretinin bunca müridi ve muhibbi vardır. Bunların biatları ve silsileleri nereden olur?"
Cevap: "Hacı Bektaş, Hatun Ana‘ya ısmarladı nesi var ise. Kendi bir meczup, budala aziz idi. Şeyhlikten ve müritlikten fariğ idi. Abdal Musa derler idi, bir derviş var idi. Hatun Ana'nın muhibbi idi. Ol zamanla şeyhlik ve müritlik iken zahir değil idi. Silsileden dahi fariğler idi. Hatun Ana ol Azizin üzerine mezar etti. Geldi, bu Abdal Musa, bunun üzerinde bir nice gün sakin oldu. Orhan devri geldi. Gazalar etti."
Hacı Bektaş'a ilişik'li bu bilgiler, Ahmet Eflakî’nin Ariflerin Menkıbeleri'nde verdiği bilgilerle bütünleşmektedir. Eflaki'ye göre Hacı Bektaş, "Baba Resul'ün has halifelerinden"dir. Ayrıca "marifetle dolu ve aydın bir kalbi" vardır, ama şeriata uymamaktadır. Yine Eflaki, Hacı Bektaş'ın müridi olmak isteyen Kırşehir emirinin oğlunun anlattığı bir hikâyeyi aktarırken Hacı Bektaş’la ilgili önemli bir bilgi verir. Hacı Bektaş dış görünüşe hiç saygı göstermemekte, şeriata uymamakta ve namaz kılmamaktadır.
Aşıkpaşazade tarih vermiyor. Ahmet Eflaki de... Ama her ikisinin sözlerinden de Hacı Bektaş'ın XIII. yüzyılın ilk yarısında Anadolu'da bulunduğunu öğreniyoruz Abdûlbaki Gölpınarlının. Hacı Bektaş Vilayet- namesi'ne yazdığı önsözde andığı tarihsel kayıtlara göre de Hacı Bektaş'ın doğum tarihi hicri 606 / miladi 1209-1210, ölüm tarihi ise hicri 669 miladi 1270-1271'dir. Bu tarihler hemen bütün araştırmacılarca kabul edilmekte, Hacı Bektaş'ın ölümünü sonraki tarihlere taşıyan kayıtlar kuşkuyla karşılanmaktadır. Hacı Bektaş'ın Anadolu'ya hangi yıl geldiğini bilmiyoruz. Ama Baba İlyas'ın hail- esi olduğuna göre 1240'tan önce gelmiş olmalıdır. Aşıkpaşazade'den izlediği yolu la öğreniyoruz: Horasan-Sivas-Amasya- Kırşehir-Kayseri Karaöyüg. Ayrıca Aşıkpaşazade Tarihi’nin Giese baskısında, İstanbul baskısında bulunmayan şöyle bir bilgi daha var “...Karındaşıyla bile Rum vilayetine gelmesine heves ettiler. Ondan doğru evvel Sivas’a geldiler. Ve ol zamanda Baba ilyas gelip durur idi. Bu Rum'da sakin olmuş idi. Meğer onun hevesine gelmişler idi." Bu durumda başkaca kaynak olmadığına göre Hacı Bektaş'ın Baba İlyas'tan sonra Anadolu'ya geldiğini ve ona bağlandığını kabul etmek zorundayız. Yalnız onun Babalılar ayaklanmasına katılmadığını biliyoruz. Baba İlyas'ın soyundan Elvan Çelebi, Menakibur Kudsiyye adlı yapıtında "Hacı Bektaş şol sebebde hiç/göze almadı tacı sultanı” diyerek onun Baba İlyas'ı izlemekten kaçındığını, Edebali (sonradan Osman Bey'in kayınbabası olacaktır) ve başkalarının da Hacı Bektaş'ı örnek tuttuklarını belirtir. Bu bilgilere dayanarak kimi varsayım- lar öne sürebiliriz: Hacı Bektaş, Baba llyas'ın adını Sivas'- tayken duymuş. Alaaddln Keykubat (ölm 1237) döneminde Amasya'da olduğunu bildigimiz Baba İlyas'ın ünlü Hacı Bektaş'la kardeşi Menteş'i Amasya'ya çekmiş olmalıdır. Amasya'dan Kırşehir’e, oradan da Kayseri'ye geçmeleri İse Baba İlyas'ın Hacı Bektaş'ı, öteki halifeleri gibi inançlarını yaymakla görevlendirmesi üzerine gerçekleşmiş olabilir. Kuşkusuz onun, Babalılar ayaklanmasına katılmamış da olsa, başlangıçta gözlerden uzak bir yeri seçerek bir süre kendini unutturmak istediğini, hatta birkaç mü- ridiyle kendi aşiretine yakın bir Türkmen topluluğunun arasına karışıp gizlendiğini de düşünebiliriz. En azından 1240'la Moğolların Kayseri'ye yakıp yıktıktan sonra geri çekildikleri ve Selçuklularla anlaşma yaptıkları 1243 yılları arasında izini kaybettirmiş olmalıdır. Vilayetname’de anlatılan Ahi Evran'la ilişkileri ise Ahi Evran’ın 1247'de Kırşehir'e yerleşmesinden sonra canlanmış olabilir.Nitekim Selçukluların Moğollarca haraca bağlandığı 1243’ten ikinci Moğol istilasına, yani 1256’ya kadar geçen dönem, Selçuklu yönetimindeki saltanat kavgaları yüzünden, bir bakıma Alevi Türkmenlerin toparlanma dönemidir.
ERENLER PİRİ
Hacı Bektaş-ı Veli'nin destansı, olağanüstü öykülerle örülü yaşamı ise Vilayet- name'de anlatılmıştır. Menakıp türündeki benzeri yapıtlarda görüldüğü gibi Vilayet- name'de anlatılan kimi tarihsel olaylar gerçeklerle uyuşmaz. Yada Hacı Bektaş, kendisinden sonra yaşamış kişilerle çağdaş gösterilir. Ama gerek Hacı Bektaş'ın dünyasının, gerekse içinde yaşadığı ortamın anlaşılabilmesi için yine ana kaynak Vilayet-name'dir. Şimdi Hacı Bektaş'ın Vilayetname'de anlatılan yaşamının Anadolu'ya gelinceye kadarki bölümünü özetleyelim: “Hacı Bektaş-ı Veli, İbrahim-al-Sani adıyla anılan Seyyid Muhammed'le Hatem Hatun'un oğludur. Biraz büyüyünce babası, Ahmet.Yesevi'nin halifelerinden Lokman-ı Perende’yi ona ders vermekle görevlendirir. Bir gün Lokman'ı Perende okula geldiğinde şaşar kalır.Okul nur içindedir. Yüzlerinden nur saçılan iki er vardır içerde. Biri Bektaş’ın sağında, öteki solunda oturmaktadır. Lokman içeri girince iki er de kayboluverlr birden. Lokman, Bektaş’tan öğrenir ki sağında oturan Muhammed Mustafa, solunda oturan Murtaza Ali'dir. Biri zahir, Öteki batın bilgisinden söz ederler ona. Kuran belletirler. Bir başka gün Lokman, bir İbrik su ister Bektaş'tan aptes almak İçin. 'Hocam' der, Bektaş; ‘Bir nazar etseniz de su çıksa okulun içinde, biz de dışardan su getirmesek.' Buna gücünün yetmeyeceğini söyler Lokman. Bunun üzerine Bektaş ellerini açıp duaya başlar. O an dupduru bir pınar belirir okulun ortasına. Bunu gören Lokman ‘Ya Hünkâr' der coşkuyla. İkinci adı Hünkâr olur böylece Bektaş'ın. Derken, Lokman ı Perende hacca gider. Arafat’a çıktığında, 'Bugün arife, bizim evde yağlı çörek pişirirler bugün' der arkadaşlarına. Hocasının bu sözü Nişabur'daki Hünkâr'a malum olur. Lokman'ın karısına bir tepsiye birkaç yağlı çörek koydurur. Sonra tepsiyi alır, göz açıp kapayıncaya dek Lokman'a götürüp sunar. Hac dönüşü şehir halkı karşılar Lokman'ı. Haccın kutlu olsun dediklerinde Lokman, aralarında bulunan Bektaş'ı gösterir, 'Gerçek hacı odur’ deyip elini öper. Ardından bir bir anlatır onun kerametlerini. Halk da ona baş eğer. O günden sonra Hünkâr Hacı Bektaş- al-Horasani adıyla anılır. Yıllar geçer aradan. Hünkar Hacı Bektaş kerametleriyle kendisini bütün Horasan erenlerine kabul ettirir. Babası ölünce de padişahlığı kabul etmez ve Tanrı'nın işaretiyle Ahmet Yesevi'nin halifesi olur. Horasan erenlerinin piri Hoca Ahmet Yesevi, 'Ya Bektaş' der, 'Seni Rum’a saldık, Sulucakaraöyük'ü sana yurt verdik, seni Rum abdallarına baş yaptık, artık hiçbir yerde eğlenme, yürü...'
KERAMETLER
Necet, Beytullah, Medine, Kudüs ve Halep'te birer erbain çıkaran Hünkâr Hacı Bektaş, Elbistan'da Ashab-ı Kehf mağarasına da uğradıktan sonra Kayseri'ye yönelir. Rum ülkelerine yaklaşınca mana âleminden Rum erenlerine selam gönderir. Bu selam, meclisteki erenlere yemek pişiren Fatma Bacı'ya malum olur yalnızca. Fatma Bacı, yerinden doğrulup Hünkâr'ın bulunduğu yöne dönerek elini göğsüne koyar ve üç kez ‘Aleykümüsselam’ deyip alır Hünkâr'ın selamını. Fatma Bacı'dan kimi selamladığını öğrenen Rum erenleri, o gelince saygınlıklarını yitirecekleri korkusuyla telaşa kapılır, Hünkâr'ı Rum ülkesinde tutmamak için velilik kanatlarını birbirine çatar, yol bağlarlar.
Rum sınırınna geldiğinde yolun bağlandığını gören Hünkâr Hacı Bektaş, bir sıçrayışta arşın tavanından aşar, orada güvercin donuna girip uçarak Sulucakaraöyük'e iner, bir taşın üzerine konar. Kutsal ayakları sanki hamura gömülürcesine gömülür o taşa. Bunun üzerine bir korkudur alır Rum erenlerini içlerinden Hacı Doğrul, doğan kılığına girip Sulucakaraöyük’e uçar. Bakar ki bir taşın üstünde bir güvercin durmada. Hışımla onun üzerine süzülürken güvercin bir silkinir. Hünkâr Hacı Bektaş belirir birden. Elini uzatır, doğanı yakalayıp öyle bir sıkar ki baygın düşer Hacı Doğrul. Aklı başına gelince de Hünkar'ın eline sarılır, bağışlanmasını diler.” Daha sonra Vilayetname’de Hacı Bek- taş'ın Anadolu'daki etkinlikleri, gösterdiği kerametler anlatılır. Vilayetname'ye göre Hacım Sultan, Barak Baba, Saru Saltuk,Tapduk Emre onun müritleri; Ahi Evran dostudur. Otuz altı bin çerağ uyarmış, otuz altı bin haille yetiştirmiştir. Bunlardan gece gündüz Hünkâr a hizmet eden üç yüz altmışı onun ölümünde gönderdiği yere gidip inançlarını yaymıştır,öleceğini sezdiğinde halifesi Sarı İsmail'e vasiyeti de şudur: “Dünyanın hali bu dur, gelen gider. Sen de hizmet et, sofra yay. Himmet dilersen, cömertlikte bulun. Murtaza'dan halk erlik, keramet İstediler, (o da) Kanber’e, sofrayı yay buyurdu. Benden kisvet giyen her mürit, konuk istesin, konuğa hizmet etsin. Şeytan gibi kendini görmesin, kimsenin yatan itini kaldırmasın. Kimseye karşı ululanmasın, haset etmesin.”
HACI BEKTAŞ'IN YAPITLARI
Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat adlı Arapça bir yapıtı olduğu bilinmektedir.
■ Ama bu yapıtın Arapça aslı elimizde yoktur. Yalnızca Sait Emre'nin yaptığı mensur bir çeviriyle Hatiboğlu'nun manzum çevirisi (Bahrü'l-Hakayık) elimizdedir. Her iki çeviri de öz açısından aynıdır. Tasavvufi bir yapıt olan Makalat'ta Hacı Bektaş'ın Batıni inançlar taşıdığını gösteren bölümlere de rastlanmaktadır. Ayrıca tasavvufi sözlerle öğütlerden oluşan Farsça yazılmış Fevaid adlı bir kitapla yine Farsça olan Makalatı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye adlı bir risale de Hacı Bektaş'ın adına bağlanmaktadır. Rüştü Şardağ da 1423'te Hasan oğlu Cafer adlı birinin yazdığı ve Hacı Bektaş'ın olduğu belirtilen Şerhi Besmele adlı yeni bir yapıtını yayımlamıştır. Hemen bütün araştırmacılara göre anılan yapıtların Hacı Bektaş'ın olup olmadığı kuşkuludur. Nitekim Hacı Bektaş'ın adına bağlanan kimi şiirlerin de onun yolunu izleyenlerce yazıldığı bilinmektedir. “Bektaş, Hacı Bektaş" mahlaslı şiirlerle Bektaşi geleneğinde Hacı Bektaş'ın olduğuna inanılan Şirî'nin devriyyesi, dil ve söyleyiş olarak sonraki yüzyılların ürünüdür Hacı Bektaş-i Veli'nin evlenip evlenmediği konusu karanlıktır. Daha doğrusu evlendiğine ilişkin hiçbir bilgi yoktur. Vilayet- name'de Kadıncık Ana'nın onun burun kanını içip gebe kaldığı anlatılırsa da bu masalsı yakıştırmanın doğru olamayacağı açıktır. Bektaşi geleneği de Aşık paşazadenin deyişiyle "kız edindiği” Kadıncık'ın İdris'ten olan çocuklarının Hacı Bektaş soyunu sürdürdüğünü benimsemiştir. Şimdi burada durup bir inancın yayıcısı gönüller sultanı Hacı Bektaş'tan söz etmek gerekiyor.
14.08.1990, Milliyet, Sayfa 13, Dizi Yazılar Anadolu Alevileri Hacı Bektaş-i Veli ATILLA ÖZKIRIMLI
Yorum Bırakmak İster misiniz?