Büyükamiral Dönitz ve Hatıraları Hakkında III
Büyükamiral Dönitz ve Hatıraları Hakkında I
Gemilerimiz Amiralin emirlerine göre, kendilerine düşen vazifelere hazırlanmaktaydılar. Düşmanca hareketlere ilk defa Rusya başlamıştı. Şimdi, yere atılmış olan bu düello eldiveninin yerden kaldırılması gerekiyordu«Breslau» görevini almıştı. «Hamidiye ve «Berk» de beraberimizde olacakta iki eski zırhlı «Barbaros» ve «Turgut» Boğazı Rus taarruzlarına karşı korumak üzere geride kalıyorlardı Gooben ve torpido botları ve bir mayın gemisi ile birlikte Sivastopol* gidecekti. Filotillamız ise Odesa'ya gitmek üzere emir almıştı. «Hamidiye» Feodosia – Kefe’yi ziyaret ediyordu. «Breslau. ile «Berk» ise şimdilik doğuya doğru hareket edeceklerdi. Birbirimizden ayrılmadan önce Sancak gemisinden bir işaret almıştık:«Bütün gemilere! Türkiye'nin istikbali için elinizden geleni yapınız! Amiral.»
Bacalarımızdan kalın dumanlar savurarak güçlü muharebe kruvazörümüzden ayrılırken; bu işareti ifade eden sancaklar «Goeben» in direğinde dalgalanmaktaydı.
Yeni başlayacak bir savaşa doğru yol alırken bu mânalı işaret sancakları dizisini daha uzun bir müddet gözlerimizle takip ettik.NOVOROSİSK Yarım yol süratle, çöken gecenin içine doğru ilerliyorduk. Karanlığın bastırması üzerine gemiler karartıldı. «Hamidiye» bizi dümen suyumuzdan takip etmekteydi. Küçük «Berk» ise sancak baş omuzluğumuzda seyrederek yan emniyetimizi sağlıyordu. Bütün lumbuzlar ve alt güvertelerin ışıkları siperlenmişti. Güvertede hiç bir ışık yoktu. Hatta ne borda, ne de silyon fenerleri çekilmişti. Gemi, siyah bir gölge gibi gecenin içinde kayıyordu. Hava, o kadar karanlıktı ki, en yakın mesafeleri bile görmek imkânsızdı. Her nöbetçi, nöbetçi subaya, nöbetçi subay ise ikinci komutana «geminin karartıldığı»nı rapor etmişti. Nöbet sancak vardiyasında idi. Sancak savaş vardiyası kendisini vazife için nete ediyordu. Güverte personeli, sancak ve iskele savaş vardiyaları olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Her vardiya yalnız başına topları, ışıldağı, cephaneliği kısaca bütün savaş yerlerini donatabilecek şekilde teşkil edilmişti. Subaylar da iki savaş vardiyasına ayrılmıştı.
İkinci komutan bir vardiyanın, topçu subayı ise diğer vardiyanın amiri olarak, gemi komutanı köprü üstünde bulunmadığı zamanlar ona vekâlet edip düşmanla anî bir karşılaşma halinde ilk adımları atarlardı. Nöbet sırası sancak vardiyasındaydı. Batarya komutanları topçuların, ışıldak subayları ışıldakçıların, cephane subayları cephanecilerin vazifeye hazır olduklarını topçu subayına rapor ettiler. Topçu subayı vardiyasına kısaca durumu açıkladı. Nelere dikkat edilmesi gerektiğini, nelerin beklendiğini söyledi. Sonra savaş vardiyası yerlerini aldı. Toplar nete edildi. Hoparlörler, telgraflar ve telefonlar tecrübe edildi. Işıldağın brandası fora edilerek mesafe ayarına bakıldı. Toplar dolduruldu ve emniyete alındı. Telgraflar ve hoparlörlerle toplara her görüş durumuna göre bir ateşe başlama mesafesi verildi. Artık savaş vardiyası vazifeye hazırdı. Diğer vardiya ise deliksiz bir uyku çekmek üzere istirahata geçebilirdi. Çünkü kendilerini arkadaşlarına emanet edebileceklerini biliyorlardı. Akşam, gezinti güvertesi pırıl pırıl ışıklarla donatılmış bir şekilde güneye doğru seyreden bir Romanya vapurunu geçtik. Bu rastladığımız son ışıklı vapur, ışıklarını dostça bize gösteren son barışçı tekneydi. Artık bu andan itibaren «Midilli» gece karanlığında düşman gemilerinin siyah gölgelerini görecekti. Ertesi gün, bizim küçük filo, Karadeniz'in ortasında bulunuyordu. Hava hâlâ güzel ve aydınlıktı. Düşmandan bir iz görülmüyordu. Akşam «Hamidiye» Kırım'ın önemli limanlarından biri olan Kefe'ye küçük bir ziyaret yapmak üzere kuzeye gönderildi. «Breslau» ve «Berk» doğuya doğru seyre devam ettiler. Gece soğuk ve yağmurluydu. Rüzgâr sertleşiyor, deniz kabarıyor ve başüstünde durmak gittikçe zorlaşıyordu. Gece ilerlemiş, biz «Berk» ten de ayrılmıştık. Doğu rotasında seyre devam eden«Berk» Novorosisk'e gidiyordu.«Breslau» keskin bir çark yaparak kuzeye döndü ve Kerç boğazına doğru yol verdi. Orada yapılacak küçük bir işimiz vardı. Sabahın alaca karanlığında üzeri hafif bir sis tabakasıyla kaplı alçak tepeler halinde Kerç boğazı göründü. Düşman hâlâ ortalıkta görünmüyordu. Yüksek süratle güney - doğuya, büyük petrol limanı Novorosisk'e doğru seyre başladık. Zaman zaman şiddetli yağmur sağanakları altında kara, gözden kayboluyordu. Saat dokuza doğru hava açıldı. Muhteşem Kafkaslar zincirinin batı kolunu teşkil eden sıradağlar iskele tarafından yükselmeye başlamıştı. Bu dağları ileride sık sık ve çok daha yakından görecektik.
Denize kadar inen güzel bir tepenin teşkil etmiş olduğu bir burunu dönerek büyük bir körfeze girdik. Güneş zaman zaman hafif sağanakların arasından yüzünü gösteriyordu. Bu körfezin öbür ucunda Novorosisk vardı. «Berk» daha gün yeni ışımaya başlarken, oraya varmış ve limanda yatmakta olan vapurların topyekûn teslimini talep etmişti. Aksi halde Türk donanması gelecek, şehrin bütün resmî tesislerini bombardıman ederek yakıp yıkacaktı. Türk donanması şu anda güçlü «Midilli»nin kişiliğinde şekilleniyordu. Arkamızda köpüklü bir dümen suyu izi bırakarak limanın uzun torbasından içeri süzüldük. Güzel ormanlarla kaplı, yüksek dağlarla çevrilmiş büyük liman ve endüstri şehri önümüzde uzanıyordu. Dev cüsseli sayısız petrol tankları, yan yana sıralanmıştı. Büyük tahıl siloları ve liman tesisleri uzun bir dalgakıranla muhafaza altına alınmıştı.«Berk» iç limandan çıkarak bizi karşıladı. Emrin yerine getirilmiş olduğunu rapor etti. Limanda yatmakta olan tarafsız devletlere ait gemileri de gösterdi. Bunlar bir Hollanda ve bir İngiliz gemisinden ibaretti. Bu gemilere ve maalesef ki, bilhassa ikincisine bir zarar vermemek zorundaydık. Çünkü Türkiye henüz İngiltere ile harp halinde değildi. Komutanımız «Berk»i Rus deniz birliklerinin gelmesi ihtimaline karşı gözcü olarak liman ağzına gönderdi. Şehir hâlâ sessizdi. Sahil bataryalarını dikkatle gözlüyor, ateş açmaya karar verip vermediklerini anlamaya çalışıyorduk. Hiç bir atış yapılmıyordu. Her şey sakindi. Rus subaylarının, kır yollarından kaleye doğru nasıl koşuştuklarını görebiliyorduk. Artık bataryaları alarm haline getirebilirlerdi. O sırada bizim salvolarımız da kıyı istihkâmları üzerinde gürlemeye başlamıştı. Rusların panik halinde her istikamete doğru kaçıştıklarını görebiliyorduk. Rus bayrağı taşımakta olan bir motor, iç limandan çıkarak bize doğru yaklaştı. Fakat Ruslar bizi uzun müzakerelerle oyalayarak önemli askerî tesisleri emniyete almadan önce salvolarımızı göndermekte acele etmeliydik. Mezze borda ateşimiz mendireğin üzerinden aşıp limanın içine doğru gümbürdedi. Rus habercisi vaktin artık çok geç olduğunu akıl etmiş olmalı ki, aceleyle motorunu geriye çevirerek mendireğin altına sığındı. On dört Rus vapurunun hepsi yanıp batıncaya kadar limana salvo üstüne salvo yağdırmıştık. Mendireğin yakınına doğru sokulduk.
Midilli'nin bombardıman ettiği Novorosisk yanıyor. |
Uzun yıllar Türk Donanmasının amiral gemisi olarak görev alan Yavuz Kruvazörü. |
Denize kadar inen güzel bir tepenin teşkil etmiş olduğu bir burunu dönerek büyük bir körfeze girdik. Güneş zaman zaman hafif sağanakların arasından yüzünü gösteriyordu. Bu körfezin öbür ucunda Novorosisk vardı. «Berk» daha gün yeni ışımaya başlarken, oraya varmış ve limanda yatmakta olan vapurların topyekûn teslimini talep etmişti. Aksi halde Türk donanması gelecek, şehrin bütün resmî tesislerini bombardıman ederek yakıp yıkacaktı. Türk donanması şu anda güçlü «Midilli»nin kişiliğinde şekilleniyordu. Arkamızda köpüklü bir dümen suyu izi bırakarak limanın uzun torbasından içeri süzüldük. Güzel ormanlarla kaplı, yüksek dağlarla çevrilmiş büyük liman ve endüstri şehri önümüzde uzanıyordu. Dev cüsseli sayısız petrol tankları, yan yana sıralanmıştı. Büyük tahıl siloları ve liman tesisleri uzun bir dalgakıranla muhafaza altına alınmıştı.«Berk» iç limandan çıkarak bizi karşıladı. Emrin yerine getirilmiş olduğunu rapor etti. Limanda yatmakta olan tarafsız devletlere ait gemileri de gösterdi. Bunlar bir Hollanda ve bir İngiliz gemisinden ibaretti. Bu gemilere ve maalesef ki, bilhassa ikincisine bir zarar vermemek zorundaydık. Çünkü Türkiye henüz İngiltere ile harp halinde değildi. Komutanımız «Berk»i Rus deniz birliklerinin gelmesi ihtimaline karşı gözcü olarak liman ağzına gönderdi. Şehir hâlâ sessizdi. Sahil bataryalarını dikkatle gözlüyor, ateş açmaya karar verip vermediklerini anlamaya çalışıyorduk. Hiç bir atış yapılmıyordu. Her şey sakindi. Rus subaylarının, kır yollarından kaleye doğru nasıl koşuştuklarını görebiliyorduk. Artık bataryaları alarm haline getirebilirlerdi. O sırada bizim salvolarımız da kıyı istihkâmları üzerinde gürlemeye başlamıştı. Rusların panik halinde her istikamete doğru kaçıştıklarını görebiliyorduk. Rus bayrağı taşımakta olan bir motor, iç limandan çıkarak bize doğru yaklaştı. Fakat Ruslar bizi uzun müzakerelerle oyalayarak önemli askerî tesisleri emniyete almadan önce salvolarımızı göndermekte acele etmeliydik. Mezze borda ateşimiz mendireğin üzerinden aşıp limanın içine doğru gümbürdedi. Rus habercisi vaktin artık çok geç olduğunu akıl etmiş olmalı ki, aceleyle motorunu geriye çevirerek mendireğin altına sığındı. On dört Rus vapurunun hepsi yanıp batıncaya kadar limana salvo üstüne salvo yağdırmıştık. Mendireğin yakınına doğru sokulduk.
— Petrol tanklarının en Ön sırasına, sağa doğru hedef değiştir!...
— Bir numaralı top!... Ateş!... Bu, tam bir isabetti! Fakat hayret! İnfilâk olmamıştı. Petrol kalın bir şerit halinde tanktan dışanya doğru akıyordu.
— İki numaralı top!... Ateş!...
Şiddetli bir tarraka ile bina yüksekliğindeki bir tankın tavanı yüzlerce metre havaya fırlamış ve tekrar aşağıya, kıpkırmızı alevlerle yanan kazana düşmüştü. İnfilâklar birbirini takip ediyordu. Alevler yakınlardaki diğer tanklara da yayılmaktaydı. Güneydeki tank dizileri de artık alevden bir denize gömülmüş gibiydi. Kırmızı ve korkunç bir ateş sütunu havalara yükseldi. Koyu bir duman kümesi mendireğin ucundaki fener kulesinin önünden bütün şehrin üzerine yayılıp kümeleniyordu. Bu kaim duman tabakaları göğü yavaş yavaş kapladıkça Novorosisk, gece olmuş gibi kararıyordu. Dumanların aralarından sızan kararsız ışıklar güneş tutulmasını andırıyordu. Tankların son sırası da yetmiş kadar büyük petrol tankının hepsi yanıncaya kadar topa tutuldu. Ruslar için dünyanın sonu gelmişti sanki. Yaya, arabayla, otomobillerle, her çeşit taşıtla bazen üç kişi bir atın üstünde şehri terk ediyordu. Daha sonraki salvolarımız, tahıl silolarına, liman ve dok tesislerine ayrılmıştı. Maden kömürü dekovilleri ve vinç tesisleri tahrip edildi.
Depolar ve istasyon tesisleri de topa tutularak yakıldı. Fakat istasyonun bombardımanından, gemiden direkt olarak görülemediği için harita vasıtasıyla atış yapıldığından, iyi netice alınamamıştı. Bununla beraber sonradan İstanbul'da bize gösterilen bir Rus filmini seyrettikten sonra istasyon ve marşandiz trenlerinin yerlerini tespit için yapmış olduğumuz tahminlerden memnun kaldık. Tahıl silolarından çıkan parlak alevlerle, tanklardan yükselen kalın dumanlar, şehrin üzerinde kenetlenmişti. Bu bir tahrip ve yok etme tablosuydu.
Vazifemiz tamamlanmıştı.
Depolar ve istasyon tesisleri de topa tutularak yakıldı. Fakat istasyonun bombardımanından, gemiden direkt olarak görülemediği için harita vasıtasıyla atış yapıldığından, iyi netice alınamamıştı. Bununla beraber sonradan İstanbul'da bize gösterilen bir Rus filmini seyrettikten sonra istasyon ve marşandiz trenlerinin yerlerini tespit için yapmış olduğumuz tahminlerden memnun kaldık. Tahıl silolarından çıkan parlak alevlerle, tanklardan yükselen kalın dumanlar, şehrin üzerinde kenetlenmişti. Bu bir tahrip ve yok etme tablosuydu.
Vazifemiz tamamlanmıştı.
Yorum Bırakmak İster misiniz?