Buranın adı kısaca Harem'dir.
OSMANLI Padişahları özel hayatlarını, 4 asır boyu 72 bin metrekare üzerinde,380 bölümlü bir sarayda sürdürdüler. Buraya sultanlar, şehzadeler, cariyeler ve harem ağalarından başka hiç kimse giremedi. Buranın adı kısaca Harem'dir.
Dört asır boyu kıskançlıkla gizli tutulan bu esrarengiz ve meçhullerle dolu olarak. Topkapı Saray'ında kaç çocuğun doğduğu,kaç kadının girip çıktığı, hatta en kalabalık devresinin ne zaman olduğu bugün dahi bilinmemektedir.
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1469 yılında İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın Haremi 1854'de Abdülmecit tarafından 800 bin altına yapılan Dolmabahçe sarayına kadar saltanat sürmüştür. Bu zaman içinde Harem her Padişahla görünüşünü değiştirmiş Gözdeler Odasından III.Ahmet'in Yemiş Orasına,Hastaneden Hamama, Şehzadeler Dairesine kadar eklenen bölümlerle zenginleşmiştir.
Bir cariyenin Hareme girmesinden başarıya ulaşıp Valide Sultan olmasına veya Saraydan uzaklaştırılmasına kadar başından geçenler Haremin kendisi kadar türlü entrikalarla doludur.Saraya girecek güzellikte görülen cariyeler daha 12-13 yaşlarında iken alınır, tecrübeli Kalfa Kadının eline teslim edilirmiş. Kalfa Kadın «Yetişti» diyene kadar cariye adaylarına Padişaha hizmet etmek, emir verilene kadar beklemesini bilmek gözlerini kaldırıp Padişaha bakmamak öğretilirmiş. Gösterdikleri kabiliyete göre çeşitli İşlerin başına getirilen cariyeler «Kadının en çok bilmesi gereken iş olan yemek pişirmeyi, hiç bilmezlermiş çünkü Haremin kapısının dışındaki Kuşhane denen mutfakta pişen yemekleri Harem ağaları içen taşır, dağıtırlarmış.
Hareme giren bir kadın için Padişahın gözdesi olup özel odalarda yaşamak da var, ağır hizmete dayanamayıp hastalanmak,ve Harem Hastanesinde iyileşemeyip Meyt Kapısından mezarlığa gönderilmek de vardır.Valide Sultanın da odasının bulunduğu Gözdeler bölümünde bir koridorun üzerinde 4 oda sıralanmış, gözdeliğe yükselen cariyelerin odası olan bu 4 oda birbirinin eşi gizli geçitlerin de bulunduğu bu bölümdeki dört gözdeden biri şehzade doğurursa Valide Sultan odasına geçiyor, gözden düşerse cariyelik görevine dönüyor.
Haremin bir de hastanesi var. Gerçekten hastalanan, belki de kıskançlık sonucunda zehirlenen cariyeleri burada baş hekimin vereceği şifalı otlarla yetmezse, efsunla büyülü otlarla tedaviye çalışıyorlar. Elden gelen her şey yapıldığı halde cariye iyileşmezse Meyt (ölmüş kimse) kapısından çıkarılarak mezarlığa götürülüyor.
Cariyelerin aralarındaki şakalaşmaları, birbirleri İle yarışmaları hem kendi eğlenceleri, hem de onları seyreden Padişahın eğlencesi oluyor. Söylendiğine göre Deli İbrahim 1 metre derinliğinde su bulunan bir havuza soktuğu cariyelerine avuç avuç altınlar atar, onların altınları kapışmalarını seyrederek eğlenirmiş. Bu arada da hoşuna gidenleri seçermiş.Bu havuza bitişik olan, ve Gözdeler Taşlığının önünde bulunan havuzda da cariyeler ufak sandallarla gezer, hatta aralarında yarışırlarmış.
Saraydaki entrikaların en çok hissedildiği Harem son devirlerine doğru, huzur bulunan dinlenilen bir yer olmaktan çıkmış. Bu nedenle yıkanırken, gözleri sabunluyken öldürülmekten korkan Padişahlar ve Valide Sultanlar Saraydaki hamamda yıkandıkları kurna başının önünü demir parmaklıklarla örtmeye başlamışlar.
Haremin duvarları arasında küçük bir bahçede de ceylanlar karacalar dolaşırmış. Bir bakıma özel hayvanat bahçesi olan bu bahçenin bir köşesinde de Mihracelerin hediye etmiş olduğu aslanlar kaplanlar bulunurmuş. Padişahın Haremden Sarayın diğer bölümlerine geçtiği yolun adı Altın Yol. Bu ismin yola veriliş nedeni olarak Padişah'ın yoldan geçerken İki tarafa dizilmiş olan cariyelerine paralar saçması gösterilmektedir. Haremin bugün bile keşfedilememiş, erişilememiş köşeleri vardır. Yapılan kazılar sırasında bir keresinde 5 İskelet diğerinde de alnında balta yarası olan bir iskelet başı bulunmuş ama bunların ne kime ait olduğu ne de hangi devirden kaldığı anlaşılamamıştır.
Dört asır boyu kıskançlıkla gizli tutulan bu esrarengiz ve meçhullerle dolu olarak. Topkapı Saray'ında kaç çocuğun doğduğu,kaç kadının girip çıktığı, hatta en kalabalık devresinin ne zaman olduğu bugün dahi bilinmemektedir.
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1469 yılında İstanbul'da Topkapı Sarayı'nın Haremi 1854'de Abdülmecit tarafından 800 bin altına yapılan Dolmabahçe sarayına kadar saltanat sürmüştür. Bu zaman içinde Harem her Padişahla görünüşünü değiştirmiş Gözdeler Odasından III.Ahmet'in Yemiş Orasına,Hastaneden Hamama, Şehzadeler Dairesine kadar eklenen bölümlerle zenginleşmiştir.
Bir cariyenin Hareme girmesinden başarıya ulaşıp Valide Sultan olmasına veya Saraydan uzaklaştırılmasına kadar başından geçenler Haremin kendisi kadar türlü entrikalarla doludur.Saraya girecek güzellikte görülen cariyeler daha 12-13 yaşlarında iken alınır, tecrübeli Kalfa Kadının eline teslim edilirmiş. Kalfa Kadın «Yetişti» diyene kadar cariye adaylarına Padişaha hizmet etmek, emir verilene kadar beklemesini bilmek gözlerini kaldırıp Padişaha bakmamak öğretilirmiş. Gösterdikleri kabiliyete göre çeşitli İşlerin başına getirilen cariyeler «Kadının en çok bilmesi gereken iş olan yemek pişirmeyi, hiç bilmezlermiş çünkü Haremin kapısının dışındaki Kuşhane denen mutfakta pişen yemekleri Harem ağaları içen taşır, dağıtırlarmış.
Hareme giren bir kadın için Padişahın gözdesi olup özel odalarda yaşamak da var, ağır hizmete dayanamayıp hastalanmak,ve Harem Hastanesinde iyileşemeyip Meyt Kapısından mezarlığa gönderilmek de vardır.Valide Sultanın da odasının bulunduğu Gözdeler bölümünde bir koridorun üzerinde 4 oda sıralanmış, gözdeliğe yükselen cariyelerin odası olan bu 4 oda birbirinin eşi gizli geçitlerin de bulunduğu bu bölümdeki dört gözdeden biri şehzade doğurursa Valide Sultan odasına geçiyor, gözden düşerse cariyelik görevine dönüyor.
Haremin bir de hastanesi var. Gerçekten hastalanan, belki de kıskançlık sonucunda zehirlenen cariyeleri burada baş hekimin vereceği şifalı otlarla yetmezse, efsunla büyülü otlarla tedaviye çalışıyorlar. Elden gelen her şey yapıldığı halde cariye iyileşmezse Meyt (ölmüş kimse) kapısından çıkarılarak mezarlığa götürülüyor.
cariye iyileşmezse Meyt (ölmüş kimse) kapısından çıkarılarak mezarlığa götürülüyor. |
Cariyelerin aralarındaki şakalaşmaları, birbirleri İle yarışmaları hem kendi eğlenceleri, hem de onları seyreden Padişahın eğlencesi oluyor. Söylendiğine göre Deli İbrahim 1 metre derinliğinde su bulunan bir havuza soktuğu cariyelerine avuç avuç altınlar atar, onların altınları kapışmalarını seyrederek eğlenirmiş. Bu arada da hoşuna gidenleri seçermiş.Bu havuza bitişik olan, ve Gözdeler Taşlığının önünde bulunan havuzda da cariyeler ufak sandallarla gezer, hatta aralarında yarışırlarmış.
Deli İbrahim Havuzu |
Saraydaki entrikaların en çok hissedildiği Harem son devirlerine doğru, huzur bulunan dinlenilen bir yer olmaktan çıkmış. Bu nedenle yıkanırken, gözleri sabunluyken öldürülmekten korkan Padişahlar ve Valide Sultanlar Saraydaki hamamda yıkandıkları kurna başının önünü demir parmaklıklarla örtmeye başlamışlar.
kurna başının önünü demir parmaklıklarla örtmeye başlamışlar. |
Haremin duvarları arasında küçük bir bahçede de ceylanlar karacalar dolaşırmış. Bir bakıma özel hayvanat bahçesi olan bu bahçenin bir köşesinde de Mihracelerin hediye etmiş olduğu aslanlar kaplanlar bulunurmuş. Padişahın Haremden Sarayın diğer bölümlerine geçtiği yolun adı Altın Yol. Bu ismin yola veriliş nedeni olarak Padişah'ın yoldan geçerken İki tarafa dizilmiş olan cariyelerine paralar saçması gösterilmektedir. Haremin bugün bile keşfedilememiş, erişilememiş köşeleri vardır. Yapılan kazılar sırasında bir keresinde 5 İskelet diğerinde de alnında balta yarası olan bir iskelet başı bulunmuş ama bunların ne kime ait olduğu ne de hangi devirden kaldığı anlaşılamamıştır.
Yorum Bırakmak İster misiniz?