Ben Deli Değilim...
BÖLÜM II
"Ben deli değilim"
Teori
aslında sözlere döküldüğünde çok basitti ama her zaman olduğu gibi uygulamada
ustalık istiyordu.
Teorisinin özü, insanın gelişimini sağlayan şizofrenin[1] bir alt türü olan paranoid şizofreniye[2] dayanıyordu, yani psikoloji ve sosyoloji alanında uzmanlaşmış bilim adamlarına göre hastalık olan paranoid şizofreniye dayanıyordu.
Teorisinin özü, insanın gelişimini sağlayan şizofrenin[1] bir alt türü olan paranoid şizofreniye[2] dayanıyordu, yani psikoloji ve sosyoloji alanında uzmanlaşmış bilim adamlarına göre hastalık olan paranoid şizofreniye dayanıyordu.
Onlara göre paranoid
şizofreni bir davranış ve kişisel bozukluktur, ama çok ilginçtir ki paranoid
şizofren nöropsikolojik testlerde olumsuz çıkmaz. Neropsikoljik testler,
insanların doğasında bulunan karmaşık davranışlar ve bilişsel işlevlerin[3] beyinde
oluşan sinir hareketleri ile ilgili olduğu ve bir bozukluk varsa bu ilişkiye
bakılması gerçeği üzerine yapılmaktadır.
Davranışlarımızda ve bilişsel işlevlerimiz deki bozukluğu bulmak amacıyla yapılan neropsikolojik testler bazı zamanlarda tek muayene aracı olabilmektedir. Paranoid şizofreni tanısı konulan bir hastada bu testlerin olumsuz bir sonuç vermeyişinin sebebi ise insanların yaratılışında saklıdır.
İnsanın evrimleşmesini hızlandıran bu paranoid yapı bilinçli bir şekilde insanın bir parçası olmuştur. İnsan, bu yapı sayesinde diğer canlıların önüne geçmiştir. Duyduğu kuşku ve korkular onu meraklandırmış o kuşku ve korkulara karşı tedbir almaya başlamıştır. İlk zamanlarda ilkel bir koruma yöntemi olan paranoid yapı insanın olabilecekleri gözünde canlandırmasıyla sistemli bir savunmaya geçmiştir. Böylelikle ilkel isteklerden biri olan barınma ihtiyacı, sosyal bir anlama kavuşmuş birlikte yaşamaya ve daha korunaklı barınakların oluşmasına neden olmuştur. Artık daha rahat uyuyabilecektir.
İşte teorinin özünü oluşturan bu paranoid şizofreniyi insan bir şekilde kontrol altına almalı ve bu sayede onun getireceği gelişime sahip olmalıydı. Aslında paranoid düşünce insanda korkulardan dolayı değil de daha çok ihtiyaç eksikliklerinde ortaya çıkan bir yapıdır. İnsan paraya ihtiyaç duyar ve bunun kendinde bir eksiklik olduğuna inanırsa paranoid yapı devreye girer ve başına gelen bütün olumsuzlukların parasal eksiklikten kaynaklı olduğunu düşünmeye başlar ve parayı elde edebilmek için her türlü olumlu ya da olumsuz yolu dener.
Burada önemli olan ne kadar ihtiyaç duyduğudur. Bazı insanlar için düzenli maaş, bazıları için büyük şirket sahipliğidir.
İnsan bu ihtiyacına davranışları ile ulaşamayacağını düşünürse de bu sefer karşı bir düşünce üretir: Paranın aslında çokta gerekli olmadığına, zenginliğin daha büyük huzursuzluklara yol açtığına, parayla mutluluk olmayacağına ve bu yüzden de aslında parasızda yaşanabileceğine dair düşüncelerdir bunlar.
Sonuçta evsiz, işsiz, güçsüz insanlarda yaşamıyor mu?
Aslında iki düşünce de insanda ki eksikliği doldurmak amacı ile ortaya çıkar. İşte teorin özü buradaydı bu eksikliği madem düşüncede de doldurabiliyor ve istenilen şekilde yaşayabiliyorsak o zaman düşüncelerden yola çıkıp eksiklikleri doldurmaya başlamak gerekiyordu. Düşüncelerle birlikte ise davranışları yönlendirmek ve arkasından ihtiyaç eksikliğini tamamlamak. Uygulama da ise bu iş o kadar kolay olmuyordu çünkü ilk başlarda neye gerçekten ihtiyacı olduğunu bulması gerekiyordu. Bunu fark edene kadar ise boşa kürek çekip durmuştu.
Davranışlarımızda ve bilişsel işlevlerimiz deki bozukluğu bulmak amacıyla yapılan neropsikolojik testler bazı zamanlarda tek muayene aracı olabilmektedir. Paranoid şizofreni tanısı konulan bir hastada bu testlerin olumsuz bir sonuç vermeyişinin sebebi ise insanların yaratılışında saklıdır.
İnsanın evrimleşmesini hızlandıran bu paranoid yapı bilinçli bir şekilde insanın bir parçası olmuştur. İnsan, bu yapı sayesinde diğer canlıların önüne geçmiştir. Duyduğu kuşku ve korkular onu meraklandırmış o kuşku ve korkulara karşı tedbir almaya başlamıştır. İlk zamanlarda ilkel bir koruma yöntemi olan paranoid yapı insanın olabilecekleri gözünde canlandırmasıyla sistemli bir savunmaya geçmiştir. Böylelikle ilkel isteklerden biri olan barınma ihtiyacı, sosyal bir anlama kavuşmuş birlikte yaşamaya ve daha korunaklı barınakların oluşmasına neden olmuştur. Artık daha rahat uyuyabilecektir.
İşte teorinin özünü oluşturan bu paranoid şizofreniyi insan bir şekilde kontrol altına almalı ve bu sayede onun getireceği gelişime sahip olmalıydı. Aslında paranoid düşünce insanda korkulardan dolayı değil de daha çok ihtiyaç eksikliklerinde ortaya çıkan bir yapıdır. İnsan paraya ihtiyaç duyar ve bunun kendinde bir eksiklik olduğuna inanırsa paranoid yapı devreye girer ve başına gelen bütün olumsuzlukların parasal eksiklikten kaynaklı olduğunu düşünmeye başlar ve parayı elde edebilmek için her türlü olumlu ya da olumsuz yolu dener.
Burada önemli olan ne kadar ihtiyaç duyduğudur. Bazı insanlar için düzenli maaş, bazıları için büyük şirket sahipliğidir.
İnsan bu ihtiyacına davranışları ile ulaşamayacağını düşünürse de bu sefer karşı bir düşünce üretir: Paranın aslında çokta gerekli olmadığına, zenginliğin daha büyük huzursuzluklara yol açtığına, parayla mutluluk olmayacağına ve bu yüzden de aslında parasızda yaşanabileceğine dair düşüncelerdir bunlar.
Sonuçta evsiz, işsiz, güçsüz insanlarda yaşamıyor mu?
Aslında iki düşünce de insanda ki eksikliği doldurmak amacı ile ortaya çıkar. İşte teorin özü buradaydı bu eksikliği madem düşüncede de doldurabiliyor ve istenilen şekilde yaşayabiliyorsak o zaman düşüncelerden yola çıkıp eksiklikleri doldurmaya başlamak gerekiyordu. Düşüncelerle birlikte ise davranışları yönlendirmek ve arkasından ihtiyaç eksikliğini tamamlamak. Uygulama da ise bu iş o kadar kolay olmuyordu çünkü ilk başlarda neye gerçekten ihtiyacı olduğunu bulması gerekiyordu. Bunu fark edene kadar ise boşa kürek çekip durmuştu.
[1] Şizofreni
kelimesi, Yunanca ayrık veya bölünmüş anlamına gelen "şizo"
(schizein, Yunanca: σχίζειν) ve akıl anlamına gelen "frenos" (phrēn,
phren- Yunanca: φρήν, φρεν-) sözcüklerinin birleşiminden gelir. Anlatılmak
istenen kişinin iki kişilikli olması değil, aynı anda iki farklı gerçekliğe
inanmasıdır. "Gerçek gerçeklik" normal, sıradan bir insanın
algılamasına denk düşerken, "ikinci gerçeklik" sağlıklı bir insanın
anlayamayacağı, çoğu kez belli bir sisteme dayalı bir gerçekliktir.
[2] Bu
hastalığın temelinde başkalarına karşı duyulan güvensizlik ve kuşkuculuk yatar.
Hastalık, şizofreni ile birleştiğinde halisinasyonlar,hayaller ve kurgusal
gerçeklik ortaya çıkar.
[3] Zekanın
işleşiyle ilgili
14.11.2012
GİRİŞ BÖLÜMÜ
I. BÖLÜM
DEVAMI GELECEK(YORUMLARINIZI BEKLİYORUM)
DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK DİLEĞİYLE...
DÜŞÜNMEK VE PAYLAŞMAK DİLEĞİYLE...
Yorum Bırakmak İster misiniz?